27 Eylül 2012

antropokronik

elimdeki fotoğrafları eritme konusunda hedefime çok yaklaştım. artık her sene yaptığım gibi buraya bir türlü konamayan ama hep aklımda kalan fotoğrafları allem edip kallem edip buraya koyacağım. sonra ne yaparım hiçbir fikrim yok.


hadi başlıyoruz. geçen sene kurban bayramı. 1 haftalığına salihli'deyiz. 6-13 kasım 2011 tarihleri arasında hem kurban bayramı, hem düğün hem de mevlüt yapıyoruz. etnografik şölen :)



buna üzerlik derler. yakılır. dumanı üstünüze üstünüze üflenir. nazardan korur. hastalığa iyi gelir.

buna bayrak derler. düğün öncesi sopasına elma geçirilir. erkek evine dikilir. gerçi biz ilkay'ı alırken hacıbektaş'taki kız evine de dikilmişti. neyse. dönelim. bu direkte nar ve bilumum çiçek de var. bereket içinmiş.

 buna "kurtlar vadisi izlenen evde büyüyen çocuğun militarizme meyili" ismi de verilebilir "at avrat silah" üçlemesinin gelenekselliğinin sosyal gelişimdeki iz düşümü de. ben sadece hoş fotoğraf diyorum :)

daha önce yeterince kurban bayramı fotoğrafı koymuştum bu bloga. yeterlidir.

bayramda düğün olmazdı normalde. ama bir araya toplanmışken yapalım denmiş. benim için gayet sıradan bir ailesel hadise olacakken düğün sahibi dayıoğlu düğün fotoğrafçısı olmamı teklif etti. bu sorumluluğu aşamayacağımı adam gibi bir fotoğrafçı ile anlaşmalarını söylesem de dinletemedim. başından sonuna onlarla beraber hareket ettim. işte burada düğünsel adetlerden bir demet:

 böyle bir adet normalde var mı bilmiyorum. ama bizim gelin düğünden önce babasını ziyaret etmek istedi.

 gelin arabası.

kırmızı kuşak, kırmızı duvak. dualarla kızı aldık.


 kız evinden çıkış...

 erkek evine geliş.. kaynana (yengem olur) bereketli olsun, tatlı tatlı konuşsun gelin onla diye şeker saçarak karşıladı gelinini...

 sonra biz fotoğraf çekimine gittik. bana zorla verdirdikleri saçma sapan çiçeği tut, uzaklara bön bön bak pozlarından onlara da verdirip fotoğraflarını çektim. intikam aldım sayılabilir :) ben, bizim komik düğün pozlarımız ortada görünsün istemezdim, o yüzden burada yok öyle çektiğim fotoğraflar. sadece çekerken iyice şeberdiğimiz bir kare:


 parkın hemen girişindeki heykel önünde çektiğim poz. çok ısrarcı oldular ay-yıldız altında poz vermeye. kırmadım, kıramadım...

yemek yedik; sonra stüdyo'ya gidip 2-3 kare fotoğraf çekinmeye ikna ettim onları. ardından düğün salonu.

bolca göbek atıldı.

sonra kızı aldığımız gibi köye yollandık... saat gece 1.

 buna gelin nazlanması derler. arabadan inmesi için talepleri yerine getirilmelidir.

buna gelin oynatılması derler. adettendir.

 lokum dağıtılıyor.

 damat isli kazanın üzerine çıkarılıp orada oynatılıyor. kazanın isinden bir parmak alnına sürülüyor.

 zurnanın son deliğine bahşiş..

 gelin eve girerken arkasından güğüm devriliyor. eski adet şöyleydi aslında: gelin eve girerken önündeki testiyi tekmeleyip devirirdi, testi kırılırdı...

son önemli ritüel. gelinin başı üstünde ekmek parçalanıp gelene gidene ikram ediliyor.

aslında küçük bir bebek de verilir gelinin kucağına. bizim kızı verecektik ama uyumuştu....

 kızım işte bu kadar küçüktü... normal bir gün gibi görünse de bugün kızımın mevlüdü var..

 bir çeşit sosyeteye takdim vazifesi gördüğünü düşünüyorum bu mevlüdün.

 ailenin en küçüğünün ailenin en büyüğüne takdimi...

 halasının aldığı mevlüt elbisesi...

 olayları tam algılayamamış görünen ebevynler...

 kızımın sepeti. mevlüt için hazırlandı. ama ankara'ya getiremedik elbet. salihli'de kaldı...




Hiç yorum yok: