26 Mayıs 2014

san pietro'nun kubbesine çıktım ben!


sabah beklediğimiz sıraya laf ederken çok aceleci davranmışım. müzeden sonra san pietro'ya girmek için beklediğimiz sıranın yanında bir hiçmiş. orada çekilmiş başka fotoğrafları görünce de sezonunda beklenen sıranın yanında bu sıra yok hükmündeymiş. hamama giren terler, terledik. arattık üstümüzü başımızı, girdik dünyanın en büyük kilisesine..




kiliseye girmeden hemen önce. 


sabah gelip kapısından döndüğümüz kutsal kapı. sadece çok büyük ayinlerde açılırmış, demişti m.demirci. ve biz san pietro'ya girerken açıldı, içeriye en başlarında rahipler ordusu olmak üzere bir grup insan ilahiler söyleyerek girdi. ben de 'işte ben de buradan gireceğim' diye çaktırmadan götün götün ilerledim. ama ya ilahi söylüyormuş gibi yapmak için kıpırdatıp durduğum dudaklarımdan işkillendiler ya da boynumdaki fotoğraf makinesinden, görevliler önüme duvar ördüler. bir daha çalışıp gideceğim. en azından hallelujah'ı öğreneyim. jeff buckley ya da leonard cohen'den söylesem?


[burada kaynak vermediğim fotoların hepsi vatican.ca'daki virtüel tur'un screenshotları]

içeri girdiğimizde karşılaştığım görüntü buydu. ama ben fotoğraf peşinde koşuyordum o an..



işte bu grup sayesindedir ki san pietro'nun beni ilk çarpan şeyi akustiği oldu. ilahi denen şey etkileyici bir şey. süleymaniye'de de, wat pho'da da, santa maria'ların herhangi birinde olsa da fark etmiyor. güzel işte! ne denildiğini anlamamak şartıyla. yoksa ilahilerin içeriğinde çok da ilahi olan bir şey yok. bir çoğu 'sadece tanrı'yı sevemediği için tanrı için kendini feda edenleri nasıl sevdiğini anlatır da durur. latince, thaica hatta arapça/farsça'ya bile tamam.. tarz olarak güzel, yoksa yemen çöllerinde veysel karani..  --- ha tabi bir de türkiye islamcılarının çocuk şarkısı ritimlerinde olan ya da new age nurcu gençlerin dımtıslı pop ilahileri var, bahsettiğim tabi ki bunlar değil. onların tarzına.. ---


kendisine ayrılan kırmızı koridordan altara kadar yürüyen grup. onlar hedefine varınca ben de şöyle bi etrafıma baktım artık. lannnn san pietro'dayım ya ben!!


bir sürü hikayesini bildiğim, özellikle komplo teorilerini sıklıkla duyduğum yerin simgesi. dinsel bağnazlığın, ilahi yozlaşmanın, her türlü fitne fesatın, katliamın, fecaatin ve rezaletin kilisesi. envai çeşit sanat eserinin, efsanenin, söylencenin, estetiğin, zarafetin ve aynı zamanda rüküşlüğün kilisesi. azametin, haşmetin, ululuğun, yüceliğin, her türlü kocaman payenin üzerinde tekel iddiasında bulunan cür'etin kilisesi. offf ne kadar garip bir yer. iyi ki buradayım...

mattsoave.com/travel

bazilika o kadar büyük ki ve bakılacak onca şey var ki fotoğraf çekmekle çok uğraşmadım çünkü zaten o büyüklüğü alacak lens bende yok. nasılsa bulurum dedim ve çaldım birilerinden. böylesi yerleri hep rehbersiz gezmekten şikayetçiyim. elimdeki rehberde sadece "michelangelo'nun bir kaç eseri var, rafael'in de var, hatta bernini'nin bile var. mutlaka görün!" bilgisinden başka bir şey yok. oraya gitmeden evvel kilise hakkında bir rehber edinme şansım da yoktu. sesli rehber almaya ayırdığımız bir bütçe kalemimiz de yoktu ama google store'dan bir application indirme şansım vardı. az çok işimi gördü. aklınızda olsun. gidip 5 euro vermeyi bir daha düşünün. internet çağındayız millet. vatikan'a para kazandırmayın!



bernini'nin baldaken'i, üzerinde michelangelo'nun kubbesi. üstte görünenden çok daha fazlası bunların tam aşağısında ama biz göremiyoruz. yerinde bir tahminle sadece vatikan müzelerini gezebileceğimizi geri kalan yerleri görmeye zamanımızın kalmayacağını düşünmüştük ve nekropolis, vatikan bahçeleri vs.yi gezmeye yeltenmemiştik bile.

national geographic
neye referansla anlatsam diye ararken şu üstteki fotoyu gördüm. bernini'nin baldakeninin altındaki altardan aşağıya doğru merdiven iniyor. oradan aşağıya mutlaka inilmeli işte. özel geziler için yüklü bir ücret ödeyerek inebiliyormuşuz. kesinlikle değermiş çünkü aşağıda bu bazilikanın asıl tarihi var.

ingilizlerin ve almanların peter'i, italyanların pietro'su, ispanyolların ve portekizlilerin pedro'su, fransızların pierre'i, polonyalıların ve rusların piotr'u, yunanların petros'u antik grek ve latin dilindeki petrus'tan türemiş. manası 'kaya' demek. bu da gerçek ismi değil adamcağızın. adamın gerçek ismi kepha. bu da aynı adamın incil dili aramcadaki ve süryanicedeki adı. manası 'kaya'. incilin batıya devşirilmesi sürecinde adamın ismini de değiştirmişler..


aziz petrus (san pietro) 12 havariden birisi. roma'ya kadar geliyor. o sıralar roma'daki en tehlikeli şeylerden birini yapıp pagan roma'da insanları isa'nın yoluna davet ediyor. dönemin sezar'ı bizim bile bildiğimiz neron. kendisine bir konak yaptırmak için roma'nın bir kısmını ateşe veriyor ancak yangın kontrolden çıkıp roma'yı sarıyor. bayağı büyük bir kısmı yanıyor. günah keçisi belli: hristiyanlar, tanrıların gazabını roma'nın üzerine çektikleri için. yakaladıkları hristiyanlara olmadık eziyetleri yapıyorlar. aziz petrus'u yakalayıp yargılıyorlar. çarmıha gerilerek idam edilmesi kararı çıkıyor. daha önceleri nekropolis olarak kullanılan tepeye götürüyorlar -ki adı vatikan. aziz petrus son dileği olarak çarmıha ters gerin beni, isa mesih'le aynı şekilde ölecek kadar değerli değilim diyor. tepesi taklak çarmıhta adamı ölüme terk ediyorlar. ters haç hala petrus haçı diye bilinirmiş. siz hala satanist haç diyedurun..  


roma'da hristiyan imparator 1. konstantin'in döneminde aziz petrus'un öldürüldüğü yere bir bazilika yapılmasına karar verilmiş. yeri şimdi san pietro meydanında bulunan obelisk'ten biliyorlarmış. o obelisk bu tarihsel olaya da tanıklık etmiş çünkü. oraya bir kilise inşa edilmiş. 4. yy'dan 16. yy'a kadar o kilise oradaymış. hatta (gereksiz bilgi vermekte üstüme yoktur) şöyle bir şeymiş:

studyblue.com
hristiyanlık için yapılacak bir kilisenin pagan tanrılarına adanmış panteonvari bir tapınaktan farklı olması gerektiğini düşünmüşler. romadaki bazilika formunu yeniden yorumlamışlar. eskiden gayet de seküler amaçlarla hizmet veren bir kamu binası böylece hristiyanların tappınakları için bir model haline gelmiş. 

o ünlü karolanj kralı şarlman (charlemagne) tacını burada giymiş mesela. yani rafael odasındaki frescolarda görünen sahne buradandır. sonraları papalık avignon'a taşınınca burası gözden düşmüş. papalık gelince de yavaştan restore etmeyi planlıyormuş. özellikle 5. nicholas manyağa bağlamış. kolezyumun yıkılması ve taşların buraya getirilmesi emretmiş. bilmem kaç bin at arabası mermer blok taşınmış buraya. apsis ve nef bırakılmış, geri kalan yıkılmış. neyseki bu papa ölmüş de kolezyum kurtulmuş. yerine gelen 2. julius ilginç bir adammış. tamiratı durdurmuş. kendine heybetli bir mezar yaptırıyormuş michelangelo'ya. sonra demiş ki bu muhteşem mezara uygun bir bazilika olmalı burada. eski bazilika yıkılmış ve bu başlanmış. tabi ki italya adetlerine uygun olmuş her şey. yarışma açılmış dizayn için. ve bu öneri çizimler floransa'da uffizi galerisindeymiş. biz görmedik..


o bahsettiğim merdivenlerden aşağıya inildiğinde papalık mezarlarını görebilirmişiz. ve daha aşağıda eski bazilika da görülebilirmiş. hepsini yıkmamışlar demek ki. buradaki eserlerin büyük kısmı roma'daki diğer papalık bazilikalarına dağıtılmış ama hala görülecek çok şey varmış. özel tura para verirseniz tabi. 1930larda vatikan öncülüğündeki bir arkeoloji ekibi eski pagan nekropolünde inceleme yapmak için eski bazilikanın da altına doğru bir kazı yaparlarken bir dizi mezar bulmuşlar. bir tanesinin üzerine kaba saba bir yazıyla 'aziz petrus burada yatıyor' yazıyormuş. kırık olan taraftan bakınca içeride kemikler görmüşler. karbon tarihlemesi kemiklerin o döneme ait olduğunu tespit etmiş. papa 2. jean paul bunların st. peter'in olduğuna dair vatikan'ın yeterince kanıt gördüğünü ilan etmiş. 


bu kalıntılara kadar nekropolün diğer katlarını da geçmişler tabi. roma imparatorluğu zamanında ölülerin şehir surları içerisine gömülemeyeceği gibi bir yasa varmış. dolayısıyla antik roma'ya yakın olan bir tepeye ölülerini gömmeye başlamışlar. roma'nın etrafındaki bir çok nekropolden biri. ama buranın ismi güzel: vatikan. isim pagan romalı bir tanrıça olan vatica'dan geliyormuş; vatica ölüm tanrıçası, yeraltı tanrıçası. velhasıl kelam şimdiki vatikan denilen yer bir ölüm tanrıçasından, bir yeraltı mezarlığından geliyor. bence çok uygun. ölüme bu kadar tapınılması, bu kadar ölüme sebep olması ile de çok uyumlu.   


ha vatikan ve hristiyanlık öyle de islam öyle değil mi? onu da izninizle umre bahanesiyle mekke'ye gidersem yanıtlayayım. ön kabul olarak kurumsallaşmış bütün dinlerle, bir şeyi maskelemeye ve kendine yontmaya yarayan tüm inanç sistemleriyle vatikan'a duyduğum aynı aşk ilişkisini yaşıyorum. yoksa kafamızın üzerinde hep sedasız bir kubbe.... 


san pietro bazilikasının içindeki her şey çok büyük, çok gösterişli. her şapeli birbirinden heybetli. çok anlatmaya da gerek yok. koskoca dünyanın en büyük kilisesini ve vatikan'ın nelere muktedir olduğunu aklınıza getirin. bence yeter de artar bile. üstte ibadet sırasında dua edenleri rahatasız etmemek için turistlere karşı kapıları kapatılmış olan bir şapelin üstteki küçük feneri var. taaa oralara da çıkacağız..


pieta. münzevinin teki saldırıp da meryemin parmaklarına zarar verdiğinden beridir cam bir muhafazanın ardında. aramanıza çok gerek yok, en çok turist ve kompakt kameranın olduğu yerde. gerçi devri değişti. ipadleri ve bilimum akılllı telefonla fotoğraf çekme gayretindekileri de unutmayalım. işin açıkçası ben o sıkışıklığa girmedim. uzaktan görebildiğimi gördüm. meryem gerçekten çok güzel, kucağındaki oğlundan çok daha genç, ana-oğul gibi değil de sevgili gibiler, tamam, bu da gerçekten çok etkileyici. güzel. şimdi de kubbeye gidelim..


apsis'den altar ve kubbe. o kubbede pencerelerin altındaki hatta çıkacağız. gittiğim bir kaç yerde kenti görebilecek bir yerlere çıktım. çok güzeldi. o gün bugündür bir yerlere gidebilirsem, orada buna izin veren kuleye, kubbeye, kaleye olmadı gökdelene çıkmaya çaba sarf ediyorum. roma için hiç düşünmeye gerek yoktu. hedefimiz san pietro'nun kubbesiydi. 



san pietro'dan çıktık. bizim tayfa yukarıya çıkmama kararı almış. yapmayın, etmeyin, zaten yarısına kadar asansör var dediysek de, yok, ikna edemedik. çok yorgun görünüyorlardı zaten, ısrar da etmedik...

kubbe dünyanın en yüksek kubbesi. 3 euro farkla kubbenin alt seviyesine kadar asansör kullanabiliyorsunuz. o kadar yorgunduk ki 10-20 euro fark isteseler yine verecek durumdaydık. ama illaki çıkacaktık işte. orada ne hissettiğimi anlatmak çok güç. yani artık vatikan'ı, hristiyanlığı, kanı, sömürüyü falan düşünmüyordum, sadece tepesinde olduğum koskoca bir şaheser. michelangelo'nun o ünlü kubbesine dokunuyordum! eh daha ne olsun.. 


ne yalan söyleyeyim aşağıdayken bu kadar yüksek olduğunu fark etmemiştim kubbenin. normaldir, çünkü insan göz seviyesine ve altına bakmaya alışkın. yukarıdan aşağıya bakınca dank ediyor kafaya o yükseklik ve büyüklük.  ahh bir de şu tel örgü olmasaydı. eskiden yokmuş. demek ki birileri atlamaya falan kalkmış.


şöyle göstereyim ne kadar yukarıda olduğumuzu.


o sarı şeritteki yazıyı oradayken çok merak etmiştim. ana kubbenin altındaki şerit bu. şu yazıyormuş:

TV ES PETRVS ET SVPER HANC PETRAM AEDIFICABO ECCLESIAM MEAM. TIBI DABO CLAVES REGNI CAELORVM

 ...sen petrus'sun ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım.. sana göklerin egemenliğinin anahtarlarını vereceğim (matta 16: 18-19)

nasıl merak etmezsin? o harflerin her biri 2 metre ve altın yaldız üzerine yazılmış.

işin doğrusu bıraksalar kalırdım o kubbenin iç tarafında. ama kalabalıktan dolayı istediğin gibi kalamıyorsun orada. sürekli kubbenin diğer tarafına geçip kubbenin üzerine çıkman yönünde baskı var. şimdiye dek asansörle çıktık. asıl iş bundan sonra.


çok klastrofobik değilmişim. yorucuydu ve nefes nefese kaldım ama öyle de tıkanıp kalmadım. ben daha kıstırılmış hissedeceğimi düşünmüştüm ama öyle olmadı. şanslıymışım. belki de benden daha çok rahatsız olan birilerinin yanında olduğum içindir.


yukarıda hiç hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. en başta fener tahmin ettiğimden daha küçüktü ama neyse ki  normal zamanlara göre çok da kalabalık değildi. ikincisi, bu düzlemde roma'ya bakmak beni çok da etkilemedi. belki de şu üstteki fotoğrafı yüzlerce kez görmüş olduğum içindir. bernini'nin o meydanındaki simetri güzel ama gördüğüm en güzel şey de değil. bilmiyorum, ya artık her şeye dikkat edecek kadar enerjim kalmamıştı, ya beklentim çok yüksekti ya da abartılmıştı.


vatikan müzeleri.. plan program yaparken o kadar çok dolaşmıştım ki googlemaps'te roma'yı, her şeyi daha önce görmüşüm gibi geldi. zaten o boyutta aşağıda gördükleriniz size gerçek gibi gelmiyor ki! vakit kerahat vakti, hava serin, ışıklar dingin... ohhh es beeeee..

fenerin duvarları:

#direngezi

gittiğimizi belli etmezsek çoluk çocuğumuzdan çıkar belli mi olur? neyse ki sadece biz değilmişiz bu dertten muzdarip olan. envai çeşit dille, alfabeyle donatılmış kubbenin feneri. bunların yanında #direngezi olmazsa olur mu? o süreçte istanbul, ankara ve memleketin bilimum kentindeki nümayişlere yurtdışında olanlar ve gezenler bilimum yere #direngezi vs. yazarak, bunları fotoğraflayarak ve instagram hesaplarında paylaşarak eşsiz bir destek vermişlerdi. işte gezi direnişinin onca süre sürmesinin sırrı budur. birisi nilüfer göle'ye, hbk'ya ve cengiz çandar'a iletiversin bunu lütfen.


ama bu da hödüklüktür. vatikan'a sabotaja mı geldin arkadaş?  illa çok rahatsızsan vatikan'dan ve/veya temsil ettiklerinden ve nasıl bir manyaklıksa buna tepkini de vatikan'ın tepesinde vermeye kararlıysan, o zaman başka bir şey yap. besmeleyi latin alfabesiyle arapça olarak yazacaksın ve bunu sadece türkler anlayacak ve sen de vatikan'ın tepesine besmele yazdım diye arkadaşlar arasında hava atacaksın. 


bu da #tayyipistifa. aman ne hoş. 

fenerden inip nefin çatısına geçtik. burada 1 saate yakın durduk. o nasıl yorgunluk öyle. 




şu martıları daha uygun bir pozisyon alsınlar da vatikan'ın tepesindeki isa'nın haçının üzerinde yakalayayım diye o kadar bekledim. üstteki iyiydi de alttaki biraz puşt çıktı. fındık fıstık fırlattım pozisyon değiştirsin diye, sonra manyağın biri isa'yı taşladığımı falan zanneder de başıma iş açarım diye vazgeçtim. 

gerçi yargılansam da en fazla roma'ya sınırdışı edilirdim sanırım. vatikan dünya üzerindeki en yüksek suç oranına sahip ülkeymiş. nedeni resmi nüfusu çok az ama ziyaretçi sayısının her gün o nüfusu bilmem kaça katlamasıymış. en yaygın suç da tabi ki yan kesicilik ve kapkaç. eğer birisi suç üstü yakalanırsa vatikan polisi karakola çekiyormuş, nöbetçi rahip usulen yargılıyormuş, sonra suçlu günah çıkartmak istiyorsa günah çıkartıyormuş, sonra da sınırdışı ediliyormuş. yani yandaki roma sokağına salıveriliyormuş. eh vatikan'a girerken de pasaport kontrolü olmadığından aynı hırsız ertesi gün yine vatikan'da avını bekliyor olurmuş. kurumsal ve hukuki hırsızlık yani. vatikan'a uygun.


ben çok gezen biri değilim ama avrupa'Yı dolaşıp duranlar bu kilit saçmalığının her yeri sardığını söylüyorlar. eskiden sadece bir kaç yerde (paris galiba) olan bu yeni icat adet her turistik bölgeye yayılmış. hatta parisliler artık yasaklanmasını bile talep eder olmuşlar çünkü paris köprülerinin altında sen'in tabanı anahtar doluymuş.


yok abi saygı kalmamış millette. ya da vatikan'ın sabrı büyükmüş. ya da kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez: ellemeyin yapıştırsın, yazsın turistler.. vatikan bu ziyaretçi trafiğinden deli gibi para kazanıyormuş. şimdi bi türklük yapıp vatikan müzesi yıllık ziyaretçi sayısını ücretiyle çarptırmayın bana..


çok yakın zamana kadar burada da demir kafes yokmuş. artık ne olduysa, var. biz işte teee oradaydık..


kimse beni çekmeyince ben de ilkay'In gözlüklerinden kendimi çektim işte. taş geldi mi taş?


kubbeden iniş yine bizi san pietro'nun içine götürdü. son kez şöyle bir dolandık bazilikayı ve çıktık..


aslında meydanı uzun uzadıya gezmek vardı. ama pek mümkün değil galiba. her yer ayin için sandalye doluydu. yerdeki imleri bile göremedik. 



burası içinde ve etrafında en çok heykel bulunan meydanmış. piazza san pietro. bu ortasındaki obelisk'e şahit obeliski de denirmiş. aziz petrus ters haça gerilip can verirken dahi o obelisk buralardaymış. her şeyi görmüş. bernini bu meydanı tasarlarken onu şu anki yerine taşımış. üstte görünen çeşme de bernini'den.. 


şu çanın çaldığını da duyduk ya..



papanın özel kuvvetleri. sadakatlerini defalarca ispatlamış olan isviçreli muhafızlar. bunlar tören kıyafeti değil gerçek kıyafetler. ve hiç de göründükleri gibi soytarı-vari, zararsız değiller. hepsi isviçre ordusu tarafından eğitilen özel kuvvetler mensuplarıymış. o çok zorlu eğitimde belli ustalıkları sergileyebilenlerden (en iyi isabet yüzdesi, yakın dövüş becerileri, yönetim, taktik vs.) referans sahibi olanlar seçilirmiş. oradaki tartışmamızdan hareketle, isviçreli muhafızlar katolik isviçreli bekar erkek olmak zorundalarmış. yüksekokul mezunu, 19-30 yaş arasında ve en az 1.74 olmaları gerekirmiş. aylık 1300 euro maaş alırlarmış + fazla mesai + yol + yemek + pansiyon + ssk. 




ben salak salak haç yaptığımız sanıyordum bu pozu verirken. millet bana bakarken işkillenseymişim keşke. ilkay da sadece kadraja bakmış anlaşılan. uyarsana! haçtan çok çarpı olmuş bu! iyi dövmemişler beni. hele vatikan'ın tepesine besmele yazana laf ederken san pietro meydanında bu yüzden dayak yesem ne hoş olurdu. ne çok anlatacak şeyim olurdu torunlarıma.


vatikan bayrağı göreceğim diye kıvranıp durdum. işte gördüğüm bir bu bir de şimdi bizim buzdolabının üzerinde duran magnet..


daha önceki planımız ya tiberin vatikan tarafından garibaldi parkına uğranacak ve trestevere'ye geçilecekti ya da o ünlü dümdüz roma caddelerinden olan via guilia takip edilecek ve bir yere varılacaktı. bir tepeyi çıkacak kadar bile enerjimiz olmadığından o ünlü antik caddeyi guilia'yı yürümeye karar verdik.


uzlaşma yolundan (via della conciliazione) tibere yöneldik. sıra sıra çeşmelerden su doldurduk. ama bu kez bildiğimiz çeşme. size içecek su verenlerden. roma'da güzel olan şeylerden biri ama belki en önemlisi: her yerde çeşme var ve bedava! 







en başta görünce ne garip gelmişti bu levha! çünkü mafya benim dili kullanımında argo bir kavram. hukuki bir karşılığı yok, tüzel bir kişiliği yok. o yüzden. oysa çok net: ulusal suç örgütleriyle mücadele direktörlüğü veya milli kabahat teşkilatlarıyla mücadele müdürlüğü. nesine şaşırdıysam o kadar?



o saatte sokakta olmak iyi geldi. nasıl olduysa roma'nın ıssız bir yerini bulmuştuk işte. hem de via guilia'da. burası roma imparatorlarının antikiteye özenip kentsel dönüşüme giriştikleri ilk yer. yine cetvelle çizilmiş bir cadde. rönesans sanatçıları bir cadde için burada çalışmışlar. evler ardı ardına dizilmişler, arkadaki bahçeleri sanat galerisine benzer villalara dönüştürülmüşler. hatta bunlara 'rafael evleri' denirmiş. sonra nedense gözden düşmüş. gettolaşmış bir yerde. kentin alt sınıfları ve dışlanmışları, yani yahudiler ve çingeneler konaklamaya başlamış cadde üzerinde. o yüzden bu kadar köhneleşmiş. biz dolaşırken evlerin üzerinde bir sürü levha gördük. çoğu 1941-42 tarihli. naziler mussolini faşizmine ittifakları karşılığında yahudi gettolarını boşaltmalarını ve trene bindirip kamplara göndermelerini istiyorlar. mussolini köpeği de buradaki ahaliyi trenlere dolduruyor. roma'dan sürülen çoğu yahudi bu bölgedenmiş. biz o kadar ileri gidemedik ama caddenin devamında sinagog ve gettonun kalbi var. belki gitmek gerekirdi ama fırsat olmadı. roma'nın yahudi cemaati orada yaşıyormuş hala.


ünlü farnase köprüsü. fotoğrafta solda görünen yüksek rönesans sarayı plazzo farnese ile sağdaki villa farnesina'yı birleştiren bu köprü michelangelo'nun. sarayın bahçesinden tiber kıyısındaki villaya başka nasıl geçsin aristokrasi? tövbe tövbe..


yorgun ve açtık ve daha hiç şöyle doğru düzgün bir pizza yememiştik. hemen oradan regola sokaklarına dönüp yemelik yer aradık. 



pizzaaaaa.. öldük bittik. ben de tükendim artık..


son gün mapmywalk 10.7 km verdi şu yukarıdaki haritayla birlikte. biraz saçmalamış harita. vatikan'ın içinde bizi tespit ettiği halde orada bir yol işaretli olmadığı için en yakın yerleri işaretlemiş sanki. yoksa vatikan'ın ziyarete kapalı yerlerini dolaşmadık elbet.. 

iki buçuk günlük roma gezimiz maalesef bitti. anca bu kadar oldu. napalım?


40-50 km yürümüşüz. sadece otelden roma termini'ye giderken metro kullandık. onda bile hayıflandık. 

roma'ya 2 buçuk gün yeter mi derseniz, yetmez, yetmedi de! ama 3-4 gün de yetmez, bir hafta da. biz biraz şımarıklık yaptık. antik roma görmeyeceğiz, vatikan hariç hiç müze gezmeyeceğiz, olabildiğince yürüyüp akşamları da pizza/makarna ve mutlaka şarap yapacağız dedik ve öyle yaptık. iyi de yaptık.. bir daha gelecek olursam trastevere, antik roma ve borghese bahçeleri boynumun borcudur. bir de param olursa vatikan'ın yer altı mezarları.. ah bir de roma olimpiyat stadını görecek bir bahane olsa...

yolumuz asıl hedefimize artık: bekle bizi toscana!!!

17 mart 2014

bu gezinin diğer yazıları için:
roma havası
tematik roma I
tematik roma II
vatikan müzelerinde yoruldum ben!
cinque terre'ye bir gidin de...
men dakka dukka veya forza lukka
siena - gece
siena - gündüz firenze!
floransa!
fiorentina!




Hiç yorum yok: