datça'ya ilk kez bizim ilk düğünden sonra gelmiştik. ne beğenmiştik. o günkü hayranlığımı hala hatırlarım. ilkay mutlaka buraya yerleşmeliyiz demişti pazar yerini dolaşırken. bir amca da emekli olmadan gelenleri dövüyoruz demişti. lafı elbet kıçından anladık. o gün bugündür emekli olacağız da datça'ya yerleşeceği diye bir hayalimiz var. aynı hayali kuran milyonlarca beyaz türk gibi biz de büyük şehrin bunaltıcılığından, kalabalığından yılmışız ve tabi ki aslında sakin, şirin ve huzurlu bir yaşam istiyoruz. aynı diğerleri gibi. ve aynı diğerleri gibi aslında geçerli çok da neden yokken kıçımızı büyük şehirlerden ayıramıyoruz. bu konudaki iki yüzlülükte müşterekiz çoğu kişiyle. iyi ki burada bir çoğunluk olabilmişiz. iyi ki...
kıçımızı kaldıramamaktan muzdaripiz asıl. biz buraları ilk turladığımızda özlem yoktu tabi. o knidos'u ve datça'yı görmek istiyordu. tembellik işte knidos'a gitmedik ama datça'yı da pas geçmedik. gördük, yine dibimiz düştü, yine 'kesin gelinmeli' dedik, hatta arayıp fiyat alan bile oldu. sonra arabalara binip megaşehirlerimize geldik.