24 Aralık 2013

yine palamutbükü!


kendi halinde ailecikler olarak palamutbükü'ne gitmiştik. daha öncesinde bazı seçenekleri el aldık. börtübed'in çok ıssız olduğunu, dalyan'ın çok rüzgarlı olduğunu, adrasan'ın çok sıcak olduğunu ve bodrum'un çok kalabalık olduğunu düşündüğümüzden palamutbükü'ne gittik. ben bu tercihin bizim kızlar için pek uygun olmadığını düşünüyordum aslında. ama zaten fark etmezmiş. bizim kız bir yandan, defne öte yandan hastalanıp, huysuzlanıp durdular sürekli. çoğumuz pek bir şey anlayamadık tatilden. pek tatil olmadı. ama eğlendik mi? evet :)





neşe'nin ateşi bir fırladı bir indi. bazen iyi görünse de çoğu zaman keyifsizdi.


neyse, eğlenceli kısımları analım mümkün mertebe..


dilek ve ilkay'ın uyku anını kollayıp sucuk ekmek yaptık mesela. 


gün içerisinde ne yapıyorduk? sabah kalkıp kahvaltı yapıyorduk. sonra güneşin anlında çıkmayalım diye saatleri pansiyonda geçirip denize gidiyorduk. sonradan fark ettik ki kaldığımız yer çok sıcakmış. deniz kenarına gidip orada zaman geçirmek daha akıllıcaymış. palamutbükü de pahalı bir yer değil. orada çayla tavlayla oyalanmak daha iyiymiş. aklınızda olsun...


uygun zamanda denize girdik.


lakin çoğu zaman aslında sağa sola bakmakla geçti. palamutbükü gibi mazbut bir yerde etrafta görünen pek de ilginç bir şey yoktu aslında. çoluk-çocuk, torun tombalak, bizim gibi içi geçmişler kendi hallerinde şezlonglarda yatıp, canları sıkılınca da denize giriyorlardı işte.  o yüzden şuna şahit olunca pek şaşırdık doğrusu: 

.

şimdi bunda garip bir şey yok aslında. birisi denize girdi. facebook pozları verdi durdu. birisi de onun fotoğraflarını çekti. öğlenin ortasında. ama burası palamutbükü. umarım kadraja iyi oturmuştur. yoksa şişman teyzeyle kel amcayı, kolluklu bebeği kareye almamanın pek imkanı yoktu:

.

git sabahın erken bir saatinde. ver pozunu çekin arkadaş. böyle kadraj mı olur? ama onlar hoşnuttu sanırım bu durumdan. sanki etrafta o kadar 'kötü görünümlü' vücudun arasında kendisinin afroditvari bir vücudunun olduğunu görmek ve de göstermek hoşuna gidiyordu poz verenin.

kendinden beteri gör ve etrafında tut ki kendini iyi hissedesin. demek ki her yerde işe yarar bir tutum bu. etrafından senden daha fakirleri tut, senden daha az eğlendiğini varsaydıklarınla çevreni doldur ki hayatın anlam bulsun. yoksa o hayatın kendi başına bir anlamı yok. amerikan filmlerindeki popüler kızların etrafındaki silik kızların sırrı budur işte. neredeyse her film o silik kızların zaferiyle sonuçlanır nedense. oysa gerçek hayatta hiç de öyle değil..


uzun tartışmalara neden olan o dövme! bokum gibi olmuş..


neşe denize hiç girmedi. ne zaman ayağı suya deyse feryat figan bağırdı. ateşi sürekli yükseldi durdu. sanırım canı yandı sürekli. bu tatilde ona yüzme öğretme hayallerimi başka bir yasa erteledim.



kızların arası bu sene iyiydi. daha doğrusu birbirleriyle uğraşacak pek fırsatları olmadı.


akşamları yemek faslı hiç bitmedi. sürekli yedik de yedik, içtik de içtik. genel kural olarak, yemekten sonra 10-11 gibi deniz uyumaya gitti. ama sürekli olarak şikayet edip durdu uyuyamadığı için. gürültü yapıyormuşuz.  töbe tövbe. biz de cıvıttık çeşitli şekillerde. radyo yayını yaptık kendi kendimize. soner arıca, burak kut, arif susam, gülden karaböcek bile çaldık :) çok sağlam repertuarımız varmış. helal olsun. sonra tek tek özlem, ilkay, aytaç gitti. neredeyse her gün biz dilekle kendimizi oturmuş, deniz'in mızlamalarına rağmen, konuşuyor bulduk sabaha doğru :)


 son günlerde bir değişiklik yapalım da akvaryum koyuna gidelim dedik.


neşe yine iyi değildi o gün. keyifsizdi.


tedbirsizdik. gölge yapacak hiç bir şey yoktu yanımızda. neşe'yi uyutup bir kuytuya istiflemek zorunda kaldık. aslında çok tehlikeli. oradan her şey düşebilir. şu alttaki fotoğrafa bakın. oradaki her şey yukarıdan düşmüş..


denizle aytaç şnorkel takımıyla gelmişler. iyi de etmişler. yeni takıntım olmaya aday..


her tatil yerinde civarda mutlaka ismi akvaryum olan bir koy vs. vardır herhalde. buranın da suyu, sahili çok güzeldi. ama akvaryum ismini veren şey başka bir şey olabilirmiş. tabi diğerlerinin hiçbirine dalmadığım için bilemeyeceğim. ama burada serbest dalış yapmak.. üff ben doyamadım. şu kıyı mesela inanılmazdı (not: şu alttaki fotoda deniz var)


şnorkeli alıp koyu turlayayım demiştim. 1,5-2 saat kalmışım ve beni bulamayıp panik olmuş bizimkiler. kıyıya gidince çok pis azarladı aytaç beni.. bir daha eski casio saatlerden alıp çıkıcam dalmaya..


ben bu kıza sandalet bulmak için deli gibi dolandım ankara'daki avmleri. en sonunda bir model bulduk. deli pahalı. yine de tamam dedim, rengini, boyunu bulmak için bir daha dolandım. sonra zor beğendirdik hanımefendiye. palamutbükü'ndeki pazar yerinde naylon bi sandalet gördü. onu istedi ve onu giydi sürekli. boşunaymış çabam.

çok durduk yerimizde deyip bir gün datça'ya gezmeye gittik. yolda hayıtbükü'ne uğradık. ilk kez gördüm. daha yeşil, daha kalabalık ve sanki daha güzeldi.




datça fotoları diğer konuda...

bunlar da artık palamutbükü'nden çıkıp eve dönüşümüzde uğradığımız knidos sanat akademisinden. ukksa imiş kısaltması. hakkında bilgi şurada: http://www.ukksakademi.com/


biz nasılsa bir kafesi neyim vardır, giderken uğrar bir kahve içer çıkarız yola demiştik ama olmadı. çok erkendi sanırım kahve için. ilginç ve kıskandıran bir yer..




bize kahve verecek kimse yoktu. ama birileri sanat icra etmeye başlamıştı bile. hepsi de italyanca konuşuyordu o ayrı. demek ki neymiş? aynı iklimi yaşasak da bir türkün neden bir italyan gibi sanat icra edemediği belli: uyuşuğuz len biz :)



neşe poz vermeye başlamış :)
büyüyor sıpa



Hiç yorum yok: