24 Aralık 2013

datça son liman


datça'ya ilk kez bizim ilk düğünden sonra gelmiştik. ne beğenmiştik. o günkü hayranlığımı hala hatırlarım. ilkay mutlaka buraya yerleşmeliyiz demişti pazar yerini dolaşırken. bir amca da emekli olmadan gelenleri dövüyoruz demişti. lafı elbet kıçından anladık. o gün bugündür emekli olacağız da datça'ya yerleşeceği diye bir hayalimiz var. aynı hayali kuran milyonlarca beyaz türk gibi biz de büyük şehrin bunaltıcılığından, kalabalığından yılmışız ve tabi ki aslında sakin, şirin ve huzurlu bir yaşam istiyoruz. aynı diğerleri gibi. ve aynı diğerleri gibi aslında geçerli çok da neden yokken kıçımızı büyük şehirlerden ayıramıyoruz. bu konudaki iki yüzlülükte müşterekiz çoğu kişiyle. iyi ki burada bir çoğunluk olabilmişiz. iyi ki... 


kıçımızı kaldıramamaktan muzdaripiz asıl. biz buraları ilk turladığımızda özlem yoktu tabi. o knidos'u ve datça'yı görmek istiyordu. tembellik işte knidos'a gitmedik ama datça'yı da pas geçmedik. gördük, yine dibimiz düştü, yine 'kesin gelinmeli' dedik, hatta arayıp fiyat alan bile oldu. sonra arabalara binip megaşehirlerimize geldik. 




(fotoğraf düzenleme programlarıyla hiç uğraşmak istemiyorum. şunları bile ortalama 4-5 ay gecikmeyle koaybiliyorum buraya. cidden zamanım yok. instagramvari oynamalarla, vintage yapmayla, lomomsularla vs. geçiştirmek de istemiyorum. keşke zamanım olsa da uğraşsam. sadece düzeltiyorum picassa'da belki bir kaç tık yapıp buraya koyuyorum. ama şunu fark ettim ki picassa artık netlik konusunda sorun çıkartıyor. eğikliği düzeltirken tüm netlik kayboluyor. başka program şart aslında.. neyse şimdilik böyle. fotoblog değil fotogünlük olsun bu blog da. zaten canon 450d ile şimdi fotoğraf çeken mi kaldı?) 


datça'daki bu fotoğraflar tamamen bizim zevzekliğimizle müteşekkil. eş dost albümü olarak dursun :)








mesela şu foto ayıptır söylemesi piç olmuş. neyse ki kızım var da kurtulmuş..


bunların hiçbiri poz vermek amacıyla yapılmadı aslında. neşe artık pusetinde oturmayacağını çeşitli bağırışlarla ve ağlamalarla deklare edince mecbur kaldık kızı 'salmaya'. işimiz çok zorlaştı. bir şekilde oyalanması gerekiyordu. biz de atlatıp hoplatıp durduk kızı. çok yorucuydu. güzeldi ama...




new age parents. zero generation..




eski bir datça evini keşfe çıktık. olacaksa bu olsun dedik..


ilkay pek de beğenmedi sanki?




gittiğim her yerde cami bulurum ben. datça style


bir müddet sonra neşe'yle ben gruptan koptuk. o zaman çok güzeldi işte! neşe bana envai çeşit poz verdi durdu..




datça'nın köpekleri.. gariptir her seferinde başımıza geliyor. biz orada sokakları dolaşırken hep köpeklere rastlıyoruz (çoğu tasmalı) ve gezerken bize eşlik ediyorlar. bir söz duymuştum: "bir şehrin insanlarını tanımak istiyorsanız oradaki sokak hayvanlarına bakın. eğer sizden kaçmıyorlarsa o şehirdekiler iyi insanlardır". en başta ne güzel söz, ne kadar da doğru diyorum. sonra ankara'da kıçıma kadar girip sırnaşan sokak köpeklerini ve de angaralıları hatırlıyorum, hadi lennn diyorum.


kahvede kahve keyfi yapamadık bu kez. çay içtik.






asıl eski usül datça evi. sanki yeni usül fabrikasyon datça evlerinden güzeller. ama zaten arada şöyle müthiş bir fark var: o yeni kesme bej taşlı datça evleri zenginlerin konakları; bunlar asıl datçalıların. yine de, hangisinden veriyorlarsa tamam. ben hazırım!



 tası tarağı toplayıp buraya yerleşelim. yaşam tarzıcılıkla mı suçluyorlar yoksa yaşamı yerinden yeniden kurmak diye mi övüyorlar, varsın desinler, varsın yapsınlar. o kadar bıktım ki şehirden, değil datça başka küçücük bir yer olsa da gitmeye hazırım. belli kıstaslar dahilinde tabi. istediğim şu işte:


kendi bayrağımı asayım ben de, yeter! şunun aynısı bir bayrağı taa abd'den alıp gelmiştim ben. bir gün ben de bir yere asacağım. 2003'ten beri o günü bekliyorum tedirginlikle. o gün gelecek! işte biz o gün, hep güleceğizz.. etrafımızı sarıvereceeekk...

16-17 ağustos 2013

Hiç yorum yok: