ramazan bayramı sonrasında tatil yollarına düşecektik. kara kara düşündüm durdum çünkü hacıbektaş dediğin yerden palamutbükü dediğin yere neredeyse 1000 km (tam olarak 966 km) vardı ve hazreti google bana 14 saati öngörüyordu. ki bunun son 4-5 saatinin gökova, marmaris ve datça virajları olduğunu düşününce ürpermemek pek de mümkün değildi. kendimizi zorla denizli'de ağırlatmaya karar verdik. hani nereden baksan iki tane evimiz var orada...
adetim kurusun, hemen geçeceğim rotayı planlamaya başladım. kaç senedir elimde atlas'ın verdiği türkiye kervansaraylar atlası vardı ve bunların bir çoğu benim gitmeyi planladığım hat üzerindeydi. tamam, doğrusu şu: rotayı bu kervansarayları görebilmek için böyle planladım. herkesi de ikna ettim bu fikre. hiç de zorlanmadım doğrusu. demek ki neymiş? bir geziye çıkarken kimle gezeceğine dikkat etmen gerekirmiş.. malumun ilamı (çok seviyorum bunu demeyi)...
hacıbektaş'tan 4 kişi yola çıktık. ben, ilkay, neşe ve aliçooo! aliço konya'ya kadar bize eşlik edecek, orada mevlana türbesine uğrayıp hacı olduktan sonra kutsal topraklara geri dönecekti.
her geçenin 'buralarda neden yaşar ki bir insan' dediğini sandığım yerlerden bir kez daha geçtik. aynı yolu sadece bir kez daha yapmıştık. o da hacıbektaş'taki birinci düğünümüzden yine palamutbükü'ne giderkendi. o zaman farklı bir rota izlemiş, konya'dan side yönüne sapmıştık.
takip ettiğimiz yok aslında çok eski bir yolmuş. ipek yolunun bir hattı buradan geçermiş. onun için bu kadar çok selçuklu kervansarayı varmış.
bu öresin han. diğer adı tepesidelik han. tam bir restorasyon şaheseri. rota üzerinde o kadar çok kervansaray ve han var ki bunlardan en ayakta kalanları seçtim zaman kısıtı dolayısıyla. bu han planlarımızda yoktu. ama yol kenarında olduğu için geçerken gördük. baya ayakta görünüyordu oysa. meğerse restorasyon geçirmiş. eski ve yeni halini görmek için tam buraya tıklayın da ne demek istediğim ortaya çıksın!
o kadar çorak bir coğrafya da azıcık yeşil görse insan afallıyor işte.. uzaktaki hasan dağı..
bu kervansaraylar dizisi içinde en bilineni sultanhanı'ymış. alaeddin keykubat yaptırmış 1228-29'da. 750 sene donra da ben doğmuşum demek ki..
koskoca bir dış kapıdan iç avluya geçiliyormuş. oradan da kervansarayın diğer bölümlerine.. elbette bunları biliyorduk. nereden? en basitinden derviş zaim'in cenneti beklerken filminden.. hatta çok ciddi şüphelerim var filmin bu handa çekildiğine dair. ama teyit edemedim..
bu kervansarayı gezerken bir italyan gruba denk geldik. biz italya turu hayali kurarken onlar bozkırın ortasında aksaray'ın yakınında bir kervansaray gezmeye gelmişler. garip. allah'ın işi.. doğuyu merak etmekte garip bir şey yok. buralara gelen herkes illaki sahile, kapadokya'ya veya istanbul'a gelmek zorunda değil elbet ama taa oralardan bir selçuklu kervansarayı görmeye gelmek? ne bileyim. zor. muhtemelen kapadokya ile bir sahil destinasyonu arasında bir uğrak noktası olduğu içindir çünkü kimse çok bilgili ve de ilgili görünmüyordu. muhtemelen buradan sonra da konya'ya uğramışlardır.
bu kemerli yapıları seviyorum. bir sürü şeye olanak veriyor. ışığyla oyna, kadrajıyla oyna. oyna da dur işte..
aliço...
neşe nedense pek eğlendiydi burada...
inanç dünyası fotoğrafı..
obruk hanı.. burası kapalıydı, giremedik. işin aslı buraya kervansarayı görmeye değil, obruğu görmeye gelmiştik zaten. ama kapı aralığından gördüğümüz yetti. keşke açık olsaydı da girebilseydik..
kervansarayların duvarlarında daha eski yapılardan bilimum malzeme kullanılmış. çok alışıldık. bir çeşit yeniden değerlendirme, recycling değil ama revalorization olanından..
işte obruk. aslında bir felaket. düşünsenize, durduk yerde, toprak hoooppp çöküyor. hem de metrelerce. ve ne zaman çökeceği, nerede oluşacağı belirsiz. yer altı mağaraları bir sürü değişkene bağlı olarak birdenbire çöküyor. ne zaman olacağı olmasa da nasıl olabileceği öngörülüyor. insanoğlu yeraltı suyu kaynaklarının içine ettikçe bu ihtimal süratle artıyor. eskiden konya ovasında 20li sayılarda obruk varken şu an karapınar-çumra hattında yüzlerce obruk oluşmuş. tarlaların arasında vs. ve yerleşim yerlerine yaklaşıyor. haber: http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/05/11/gizemli.obruklar.yerlesim.merkezine.yaklasiyor/526047.0/
bu en ünlü obruk. kızılören obruğu. taban yükseltisi 979 m, göl derinliği 171 metre. genişliği de 300 metre!! yukarıdaki insanlarla ve evlerle obruğun boyutunu kıyaslayınız lütfen..
su artan bir hızla çekiliyormuş. bu doğrudan doğruya yeraltı su seviyesinin nerelere kadar çekildiğini gösteren işaretlerden biri sayılabilir belki de. her çizgi belli bir seviyeyi işaret ediyor..
oradakilerden öğrendiğime göre, eskiden onlar çocukken -konuştuğum kişi 18-20 yaş falandı- göle erişilebiliyormuş. mesela şu yukarıdaki sistemle buradan tarlalar için su çekilebiliyormuş. şu an hem göle erişmek neredeyse imkansızmış hem de nihayet! yasakmış..
bu da kuşlara en güvenli tüneme yeri sağlamış sanırım. baksanıza kuş pislikleriyle nasıl değişmiş renk..
obruk han yukarıda.. anlaşılan o ki bir su kaynağı yakınına han kurmak gayet mantıklıymış.
neşe'yi ilkay'a teslim edip (hakkını teslim edelim şimdi) aliço'yla fotoğraf çekmek için gölün etrafını dolandık. onu bilmem de ben çok korktum. yürüdüğümüz yer aslında girilmesi yasak olan bir yerdi, çünkü ciddi bir tehdit üstündeydik. oradaki çaycının esprisiydi: burası tehlike altında bir bölge değil, tehlike üstünde bir bölge :) her adımın yankısını dizlerinizde hissettiğinizi düşünün, zıplamaktan ve sert basmaktan korktuğunuzu düşünün. pek mantıklı değildi kıyısında durmak, ama biz türküz bize bir şey olmaz dedik ve yürüdük. bir daha olsa yapmam...
yola düştük sonra
uğrayacağımız son kervansaray: zazadin hanı.. yapım yılı 1235 yılıymış. yine kapalıydı. sanırım en orijinal kervansaraydı. bilgi ararken gugıllıyorum da restorasyon öncesi halleri daha ilginçmiş bu hanların. ne kadar aslına uygun restore edildikleri tam bir muamma benim için. bildiğimden değil, gördüğümden..
bu zazadin hanı konya'nın dibinde. sonra konya'ya girdik ve inatla hacı şükrü'nün yerini aradık. merkezde döndük durduk, bulduk, bayram diye merkezdeki yer kapalıymış, bize meram şubemize gidin dediler. gittik gittik bitmedi. sonra nihayet bulduk. çok acıktığımızdan mı yoksa bu kadar aradığımızdan mı bilmem, yemekler çok lezizdi. tok bir zamanda yeniden gitmek gerek..
akşam yemeğinde denizli'de olmamız gerekiyordu. bunun içinde 2-3 gibi konya'dan çıkmak şarttı. çıkamadık tabi.. konya'ya uğramanın iki yanı vardı: kötü yanı, hala konya'yı gezememiş olmak; güzel yanı, yemeği ali'ye ısmarlatmaktı. onca yol boyunca arabayı kullandırdığımız yetmemiş demek ki :)
10 ağustos 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder