özgürleştikten sonra ne yapacağıma karar vermek çok zor oldu benim için. ya hep savunadurduğum gibi yapıp, sokak aralarına dalıp gerçek pragla yüzleşecektim ya da akıntıya bırakıp dolanacaktım ki bu asıl olarak turistik mekanlarda kalmak demekti. çok fazla zamanım yoktu. dönünce başka yerlerde prag fotoğrafları görüp de oraları da görsem iyi olurdu aslında dememek için ikinci yolu seçtim. akıntıya saldım kendimi. zaten "gerçek" prag yaşamı nerede akıyordu, onu da hiç göremedim. bize hep o dolaştığımız bölgelerde pek çek yaşamadığı söylenmişti sadece. kıçımı yırtsam da ortalama bir turist gibi hep orada yaşayanlara çok sıradan gelen şeyleri ilginç bulacağım için ve bu yüzden de hep outsider olacağım için boş verdim. ama benim rahat rahat gezdiğim prag kısmını da pek sevdim...
again: tüm kentlere tramvay istiyorum... arkada: aziz niklaus kilisesi. barok imiş..
karel köprüsüne geçiş. küçük mahalle köprü kulesi ve de köprü sokağı... bu sokak eğlenceli bir sokak. bir sürü ıvırzıvır ve turist hediyesi satan dükkanla dolu. satıcıların pek çoğu alışverişte idare edecek kadar türkçe biliyorlar. espri bile yapıyorlar! bu da buranın bizimkiler için ne kadar popüler olduğunun bir göstergesi sayılır heralde..
karel köprüsü çok ama çok kalabalık. çekilen tüm fotolara birilerinin kafası gözü mutlaka giriyor. o nedenle burada yok. ama üstündeki heykellerden biri burada var. sırf sol taraftaki sarıklı şahsiyet için. daha google dayıya soramadım ne ayak bu sarıklı "türkler" diye..
heykele çok alışkın olmayan bir bünye için hristiyanların heykelle ilişkisini anlamak çok zor geliyor..
şeytan deresi..
tadı güzel bir çörek.. ikram ettiler :)
gitmeden önce karar vermiştim. kitapsever arkadaşlara buradan orijinal dilinde kafka alacaktım. hediye niyetine. fırsat bu fırsat ya, hemen kafka müzesine doğru yola düştüm. önce satış mağazasına. dön allah dön dönüşüm'ün çekçesini bulamıyorum. tezgahta oturan kadına sordum. 'maalesef kalmadı' dedi. demek ki o kadar göstermişim ki üzüntümü, ne yapacaksın ki çekçe kafka'yı, dedi. dedim durum böyle böyle. güldü, kalktı, raftan bir kitap aldı elime verdi. "kafka tüm eserlerini almanca yazdı. bu da kafka'nın yazdığı orijinal kitap". şimdi oradaki o utancı nasıl anlatırım bilemedim. olanca artistliğimle prag'daki kafka müzesinin mağazasına gidip çok bilirmişim gibi çekçesini arıyorum, ama orada kafka'nın almanca yazdığını öğreniyorum.. ayıp ayıp... o utançla müzeye de giremedim zaten (bakım varmış :) )....
müzenin hemen karşısındaki mekana gidip kafayı bir güzel çekeyim dedim bu utanç üzerine. sonra daha yürümek gerek dedim. takılmadım..
ama burada baya bi durdum. dinlendim. milletin nereden aldığını bulsaydım ben de iki bira içerdim işte şuracıkta...
sokaklarda yürüdüm. ama başka alternatif de varmış bu sokakları gezmek için. işte scooterla gezen turistler. ama daha akıllıları da var. bir birdirbir versiyonu oynayarak dolanıyorlardı :) çok eğleniyorlardı. nereden bulduklarını öğrensem ben de alırdım ne aldılarsa:
alman işgali sonrasında dikilmiş...
artık karşı tarafa geçiyorum. eski şehirdeyim..
her yer böyle binalarla dolu olunca kötü de hissediyorsunuz kendinizi. sanki mutlaka birşeyler kaçacakmış gibi. nitekim kaçıyor da.. aslında aldırmamak lazım. istanbul'u da geçtim şu boktan ankara'da bile gidip görmediğim o kadar çok yer/şey var ki...
gözlem: nerede yeşillik orada insanlar yatıyor. ben de yatayım dedim. ki new york merkezinde central parkta bir bankta saatlerce uyumuşluğum vardır. ama kıyamadım prag'a. sonra inşallah..
şöyle yürüyorum. yahudi mahallesine girdim. girdiğim gibi de çıktım. artık asıl hedefime gitmek istiyorum. yahudi mahallesinde neyle karşılaşacağımı bilmiyorum ama gittiğim yönde ne var biliyorum. acelem var..
yolda gördüğüm kaçıncı kafka cafe bilmiyorum..
not: çekler kafka'dansa veya milan kundera'dansa, çekçe yazan jaroslav hasek'i sahipleniyorlar. şu "aslan asker şvayk"ı yazan. kafka ve kundera turistler için diyorlar. kundera'yı bilmem de kafka sahiplenilmez mi be? çekler akıllı olsun.
29 nisan 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder