10 Aralık 2011

prag III

 işte gelmek istediğim yerdeyim. eski şehir meydanı, namı diğer stare mesto. bir önceki gün yemek sonrası yaptığım yürüyüşün benim için en can alıcı noktasıydı burası. aklıma koydum ya, öyle ya da böyle geleceğim buraya. gece gördüğüm haliyle beni yeterince çarpmıştı, gündüz darmadağın etti af edersiniz..


burayı doluyken göreyim diye seçmiştim. etrafındaki bunca çeşitlilikten bihaberdim. hele ki gece kapalı olan şu yukarıdaki kırmızı standlarda ne olacağına dair fikrim yoktu. az çok bizdeki turizm bölgelerindeki standlara benziyor. bol bol anısal obje, yerel ürünler ve gıda. alkolü de sayın bir zahmet. ama şöyle bir fark var: bizdeki turizm bölgeleri istanbul dışında genelde coğrafik oluşumlarla beslenirken burası tümüyle etrafındaki şehirle, sanatla besleniyor. ben yanlış olduğunu bile bile "mimari" olarak etiketliyorum bu başlıkları, ama lugatımda bunu ifade edecek yeterli kelime yok. işte prag gezimin son notları...   




yukarıdaki walt disney prodüksiyonlarında siluetini gördüğümüz şato. kendisi disneyland'da imiş. cinderella kalesi. bu meydana ilk geldiğimizde bizi gezdiren çek arkadaş bu kalenin meydandaki tyn kilisesinden etkilenerek yapıldığını söylemişti. ama o gün şunu öğrendim ki şatonun bilinen diğer adı da cinderella kilisesi olmuş. bizim sultanahmet'e gavurun blue mosque deyişi gibi. iş yumurta-tavuk meselesine dönmüş. disneyland tyn kilisesine özeniyor ve cinderella kalesi/şatosunu yapıyor; elalem disneyland'a benzetip 1365'de yapılmaya başlanan kiliseye cindirella kilisesi desin. işte mass media'nın gücü!


itiraf etmem gerekir ki burada bir oyun sahneleniyor. siz de bu oyuna katılıp pek mutlu oluyorsunuz. şöyle ki: sultanahmet meydanını düşünün. turizm olsun diye standlar kurulmuş. o standlarda bir köşeye halı tezgahı kurulmuş da genç kızlarımızın aşklarını destan eyleyip ilmik ilmik işlediklerini, kayserili teyzelerimizin bir köşede mantı açtıklarını, muğlalı teyzelerin pazılı gözleme yaptıklarını, maraşlı amcanın bin bir cingözlükle millete dövme dondurması ile oyunlar yaptığını, başında fesli amcanın macun sattığını falan hayal edin. işte burası aynen öyle. itiraf şu: insanın hoşuna gidiyor. demek ki neymiş? kılıçkalkanla tursit karşılamak veya her gelen turistin boynuna çiçekten çelenk takmak çok da abuk değilmiş :)


daha önce bunun bir çörek olduğunu görmesem 'işte kokoreç' diye çığlığı basardım burada. meydanda kokoreçin o missss kokusunu aratacak kadar çok çeşitte bira satılıyordu. hem de turist için bile ucuz fiyata! biz harbiden deli para veriyormuşuz alkole türkiye'de...


her zaman var mıdır bilmem ama ben gittiğimde meydanda bir sahne vardı. gruplar tek tek sahne alıp şarkılar söylüyorlardı. paskalya kutlamasıydı galiba. etrafta bir sürü paganik obje vardı. paganik ne demek emin olmasam da..


tavuk şiş (aynısı) ve domuz sosisi. mangal kültürü ancak bu kadar gelişmiş sanırım. bizimkilerin acilen hucum etmesi gerek buraya. (aman allah korusun! yazdıysa bozsun)


eski belediye sarayı ve önündeki meşhur astronomik saat. saati daha gelmemişti henüz. pas geçtim..


çok ama çok fazla turist var.. var mı elinde bir istatistik olan? bu prag turist bakımından kaçıncı sırada imiş?


bu kristallerden almak isterdik, de alamadık. pahalı. ama asıl güzel olan bratislava (slovakya) kristalleriymiş. nasipse o zaman. bi uzman olalım da..




olay şu. her saat başında millet bu astronomik saatin altında toplanmaya başlıyor. saat yeni saati vurduğunda kulenin üzerinde geleneksel kıyafetler içinde bir adam borazan çalıyor. ve saatin üzerindeki kare şeklindeki iki gözde küçük figürler dönmeye başlıyor. aslında 12 havarilermiş. her biri farklı şeyi sembolize ediyormuş. sonra dönme duruyor ve bir heykel görüyorsunuz. o an ne gelirse ondan anlam çıkarıp çığlık atıyor ve alkışlıyorsunuz. ben bunu niye fotoğraflamadım? çünkü bende elim ağzımda ıslık çalıp bağırıyordum. hangisi geldiğini söylemem..... yalan. neye bakacağımı bir türlü kestiremediğim için hangisi geldiğini göremedim. ama orada toplanan kalabalıkla çığlık atıp tepinmek çok zevkliydi. bira güzel şey :)


yukarıda görünen astronomik saatin her iki tarafında ikişer figür var. bunlardan soldakiler iskelet olan ölüm, diğeri ise eğlence ve zevki öğütleyen türk'müş! ama bunu olumlu demiyorlar gibi geldi bana. çünkü sağdakiler de kibir ve açgözlülük (yahudi). tamam işte. tüm korkular birleşmiş: kibir, yahudi, türk ve ölüm.. dedim ya birçok yerde (heykel, resim, fresk) sarıklı tipler var. türk diyorlar. vardır bir hikmeti..


bunlarda hemen o saatin altındaki takvimin yanındakiler...




aziz niklaus kilisesi. hiçbir binaya gir(e)medim. bir çoğu paralıydı. zaten pahalı olan giriş ücretleri bizim gibi sefil avrupa birliği üyesi olamamış ülkelerden gelenlere daha da pahalı. bedava olan yok değil. ama bu kilise ve saraylardan o kadar çok var ki her birini denemek tüm zamanı tüketebilir. ve maalesef benim rehberim nerenin ücretli nerenin ücretsiz olduğunu söylemiyordu. hay bin kunduz! yoksa saat kulesine çıkmak isterdim şu meydanda...


tabi ki ulus devlet inşası..


prag'ın ortasında koyun seven kız fotosu çekeceğim aklıma gelmezdi hiç!


ya önceki kızın başını okşadığı koyunun hemcinslerinden biri ya da bir domuz. veteriner bilgilerimi çağırmaya giriştim de gram kalmamış. anlayamadım nedir bu mahlukat..




kariyer hedefini değiştirmek üzere olan tüm arkadaşlara ithafen...



bir yerden sonra dolanıp durmaktan yoruldum da oturdum. müzik dinledim bol bol...


prag'ın evsizleri..



enerjimi tükettim diyordum ki yerlerde oturup duran kişilerden ikisine gözüm takıldı. allah'ın mucizelerine örneklerdir, göstermezsem olmaz deyip kareye aldım. gösterdiğim kendini bilmez bir insan evladı, hatta adını teşhir edeyim de rezil olsun: dennis, beğenmedi. hatta kendisi için "çek kızları güzeldir" efsanesinin sonuymuş bu kızlar. ve bunları söylediğinde yanında dilek de yoktu. ne diyeyim ki ben. daha yakından bakın da siz deyin...



haa diyeceksiniz ki "sen demedin mi buralarda çek yokmuş" diye, nereden bildim çek olduklarını? bu kızlar o standlarda bira satan kızlardan sadece ikisi. boşuna mı habire sıraya girip sarhoş oldum o kadar? :)




bu binaların hepsi birer tarihmiş aslında. kinsky sarayı.  ve gezilebiliyormuş. hatta gezilmeliymiş. aklınızda olsun. ben geldikten sonra öğrendim.


gidiş yolu göründü...


taş madonna, storch evi..



o sıradan binalardaki "sıradanlaşmış" heykellerden bir örnek daha...


eski şehrin bitiş noktasını mimleyen kule.. buradan sonra yeni şehir.. nove mesto


inanın hiç bilmiyorum bu bina ne.. ben sadece kendimce bir rota çizdim. koşa koşa komünizm müzesine gidiyorum. biliyorum ki ücretsiz. görmek lazım. hem ne olup bitmişe içerden bakmak hem de o dönemi nasıl görüyorlar az çok kestirebilmek için..


ama şu kesin ki politiklik falan yok buralarda. 1 mayıs öncesinde istanbul ve ankara sokaklarını düşünüyorum da burası dehşet verici. hiç bir şey yok! gördüğüm tek politik sticker bu. acab. all cops are bastard. eminim bunu da yanlarından geçtiğim 5-6 kişilik bohemians praha taraftarı yapmışlardır. not: ciddi ankaragüçlü gibi dolanıyorlar sokaklarda...


maalesef müzeye yetişemedim. girdim, 5 dakika var dediler, çıktım. göz attım da gidilmesi gereken bir yermiş.

önce karel meydanından koşarak geçtim. acil durum söz konusuydu ve mcdonalds, burgerking veya starbucks bulamadım. bildiğim tek tuvalet markaları bunlar n'apayım? sonra vaclav meydanına doğru yürüdüm..


burada oturup bir kahve içtim. çok yorgunum artık. yine de keşke yanımda birileri olsaydı da gecesini de görebilseydik prag'ın deyip ahlanıp vahlanıyorum. yapacak bir şey yok. otele dönüş başlıyor. inat ettim metroya binmiyorum. yürüyorum...


gece o muhteşem binalar daha korkutucu oluyor. misal, yukarıdaki ulusal müze.


kadife devrim bu noktada başlamış. o öğrenci kendini bu anıtın önünde yakmış da koskoca doğu bloku, demir perde, çelik yumruk çökmüş de gitmiş. iyi de olmuş!

prag benim için çok güzel geçti desem olur. tamam bir sürü keşke'm oldu ama böyle bir kentte hep olurdu herhalde. baş edemediğim en büyük keşkem tabi ki buraları dolaşırken tek bir sevdiğim insanın yanımda olmamasıydı. ilkay'dan sözü aldım. beni buraya getirecek bir kez daha. o gezerken ben fotoğraf çekecekmişim. olur :)

fotografik not: çok turistik, çok kalabalık. özel fotoğraf çekmek için zaman çok olacak. mesela sabah gün doğarken karel köprüsünde bekleyeceksin. mümkünse tabi. yoksa ortalama bir turistsin kabul etsen de etmesen de. herkes nerede sen orada, herkes ne çekerse sen de onu çekiyorsun işte.. belki fotoğraf amaçlı gidince başka olur. benim önceliğim prag'ı görmekti. haaa bir de, birayı çok içmemek gerek!

29 nisan 2011

Hiç yorum yok: