prag'daki son görüşmelerden sonra öğleden sonrası bize kaldı. ne mutlu! idi. ta ki kimlerle gezdiğim aklıma düşünceye kadar. sevgilininin, eşinin, dostunun değil de görev kağıdında senin adınla beraber kimin adı varsa orada onlarla berabersen, sen de tüm asabiyetinle surat asıp duruyorsun. aradaki makul tekliflere dahi 'hayır' demek alabileceğin tek intikam oluyor. haksızlık da ediyorsun haliyle. tek tesellim prag'ın aslında o kadar da uzak olmadığı. buraları kafamca gezebileceğim bir toplamın listesini oluşturuyorum şimdiden. hazırlanın millet yola çıkıyoruz...
tramvayla birbirimize inat ede ede çıktık prag kalesine. daha önce söylediğim geçerli. burası bizim bildiğimiz kalelerden değil. ama kale. kafada feodalizmin kalelerinden, surlarından bulacağını sananlar aynı benim gibi hayal kırıklığına uğrayacaklar. ama normal zamanda -yani benim gibi turistler olmasa, turist olunsa da kısıtlı zaman olmasa- gayet keyifli bir ye olduğu kesin. güzel güzel..
gidince meydanımsı bir yer ilk karşınıza çıkan şey oluyor. burada o kadar etkilenmişim ki tutup ortasında durduğum yerin panaromasını yapmaya kalkmışım. ama şu farkla. binalar sığsın diye geniş açı kullanıyorum. sonra bunları birleştirmeye kalkıyorum. sonuç kübik bir panaroma :) ben sevdim. böyle bir sonuç çıkacağını bilseydim bunu 270 derece değil de 360 dereceyle denerdim.
--işin aslı: hep gözetirdim 34-35mm ile çekmeyi. çünkü crop çarpan ile 35x1.6=56mm. 50mm idealse ben de 35mm de kalıyordum ama o zaman da binalar girmiyordu kadraja. o an kuralları unutup genişe geçmişim. program napsın? eğdi büktü her şeyi :)
düşmanlarını ayaklarının altında ibrete alem olsun diye ezen çek kahramanı. afyon'daki anıta feci benzemiyor mu yarattığı dehşet açısından. bundan bir de sol tarafta var. kalenin içine, birinci avluya bu ikisinin arasından giriliyor..
kalenin içindeki aziz vitus katedralinin kapısı.
çok çok büyük.. yüksek.. feci gotik... tir heralde... bu muhteşem katedralde 5 dakika durduk duramadık. çıktık. tabakhaneye bok yetiştiriyoz ya..
vitrayları bile uzun uzun seyredilmeyi hak ediyordu ya... geri döneceğim buraya. sözüm olsun...
bunca şeyi görüp de başında zaman harcayamamak adama koyuyor. buranın her tarafı saraylarla dolu. ama biz avluları tek tek geçip gidiyoruz. ama şunu söyleyeyim: bu kadar kısıtlı zaman bile insanın başını döndürüyor.
işte o saraylardan birinin giriş kapısı (içerisi görmeye değermiş. rehberler öyle diyor!)
(burada lajvard'ın duvarın kapının merdivenin önünde konumlanıp an kovalanır yöntemi kısmen uygulanmıştır)
işte bu başlığı 'düğün' etiketiyle işaretlememe sebep iki an. millet şanslı. pamukkale'yi bulamasalar da ellerinde prag var. yetinmeyi biliyorlar !
aynı yastıkta kocasınlar inşallah!
en yüzeysel rehberlerin bile önerdiği kale dolaşma planına inatla uymadık ve zilyon tane şeyi dışarıdan olsa dahi göremeden pas geçtik. bir daha, bela... neyse çıktık da şehre gidiyoruz...
italyan merdivenleri...
işte de nedeni... italyan elçiliği (heralde)...
prag gezimizin o en için sonu. arkadaşlar biz acıktık deyince, yine bir umut, yerel yemek yeriz dediydim. ama biraz da utanarak (!) 'biz şuradaki mcdonalds'a gidiyoruz' deyince günün milyonuncu 'la havle'sini okudum. sonra dank etti. siz gidin, ben yiyecek bir şeyler bulurum. bulurum nasılsa sizi dedim. ve sonra bulamadım: özgürlük! neden akıl etmedim ki daha önce kaybolmayı? işte insanın bazen basireti bağlanıyor.. prag gezimiz burada bitti, benim prag gezim başladı.. belki de onlar için de benim için de en hayırlısı oldu :)
29 nisan 2011
2 yorum:
2 nolu geline talibim. öyle değil tabi, model olarak. prag yok, pamukkale uzak ama hidiv kasrına gidebiliriz. 350 gelinden boş bir köşe buluruz elbet kendimize. valla gelsin, bonservisi neyse vericem.
sabah sabah düğün fotoğrafçısı olasım geldi.
verseler ben kendime alacaktım ama...
düğün fotoğrafçılığı iyi bir kariyer hedefi. ya da şuna ne dersin? "facebook (profil) fotoğrafçılığı"
Yorum Gönder