bi gezi blogu havasıyla yazayım: "vilnius'a yolunuz düştüyse trakai'ye mutlaka gitmeniz gerek; tarih, coğrafya, gusto..." . hey hey heyyyt.. şaka maka da trakai'nin fotoğraflarını görünce burayı kaçırmamak lazım demiştim kendi kendime. litvanyalı ortakların projenin sosyal aktivitelerine burayı dahil ettiğini duyduğumuzda çok sevindik! bir bilenle görmek gerek...
vilnius için uçak alçalırken ben bu manzarayı birebir gördüm. en başta ihtimal vermemiştim ama ortada küçücük bir ada üstündeki kaleyi görünce gözlerime inanamadım. bir sürü fotoğrafını görmüştüm ama etrafındaki sulak alanın bu kadar büyük olduğunu fark edememişim demek.
ilkay'ın da benimle birlikte olacağını duyduklarında onu da bu sosyal programa dahil ettiler. güzel de oldu. kendisi benim proje ekibimle daha çok kaynaştı. o aksanlı ve su gibi akışkan ingilizcesiyle :)
araçtan inince ilk karşımıza çıkan manzara buydu işte!
ilkay'ın bakmaya doyamadıkları.. dedik dedik güldük: "folklorik olarak saygı duyuyorum ama sana tapamam totem!" .. geyik neyse de bu adamlar bu işi iyi yapıyorlar..
1350'lerde kral kestutis tarafından yaptırmış. o zaman stratejik önemi varmış vs. yıkılmış, yapılmış, eklenmiş, büyümüş vs. 1950'lerde aslına uygun olarak baştan inşa edilmiş. eskiden değişik bir sürü işlevi olsa da şu an bir müze. hiç bilmeden giden birisi için şaşırtıcı bir müze.
müze içeriği olarak diğer ulusal tarih müzeleri gibi.. efsanevi savaşlar, mızraklar, miğferler..
işte ilginç olan kısma az sonra geliyoruz.. ama,
önce şunu söyleyeyim. diğer türkçe gezi blogunda yazan bilgilerin çoğu yanlış, yanlış olmasa bile eksik veya çarpıtma. çünkü bir çoğu birbirinden kopyala yapıştır bilgiler. orası gezilirken tembel turist rehberlerinden duyduklarından hatırladıklarını yazıp geçerler.
(evet neredeyse tüm turist rehberleri tembel, gereksiz ve apolitik papağanlardır. bir kısmı iyi hikaye anlatıcılarıdır ama gerçek vakaları, olguları pek de umursamazlar. çok ama çok azı iyidir; onlar da pahalıdır ve bilinen tur firmalarında çalışmazlar. şimdi irtibat telefonumu isteyin :) )
yukarıda fotoğrafta görünenler tatar kadınları. bu kaleyi yaptıran kralın oğlu büyük litvanya dükü muhteşem vytautas kendi aristokratlarına pek güvenmediği için olsa gerek kendisini koruması için tatarlarla anlaşır. kendi konutlarının ve kalelerinin civarına yerleştirir onları. onlar da en sadık korumaları olur dük'ün. lakin dikkat: bu tatarlar sunni müslümandır! zaman içerisinde dillerini unuturlar ama dinlerinden vazgeçmezler. ek bilgi: daha sonra, özellikle sovyetler döneminde, kırım'dan başka müslüman tatar grupları da gelir. ama birbirlerine karışmazlar. eski tatarların dinlerinden gayri bi tatar kültürleri pek kalmamıştır çünkü.
vytautas başka bir türki grup daha getirir. (az bilenlerin, eksik bilenlerin, yanlış bilenlerin) kafa karışıklığı orada başlıyor işte. yeri gelince anlatacağım...
bi şu tahtlara bakın, bi de game of thrones tahtına. bu taht-a... popo için de minder.. winter is coming.. kuzeyi korumak gerekti hani, işte bu da kuzey. böyle taht mı olur be...
ada çevresinde, kalenin etrafında çok hoş bi patika var. takip edin!
bu konağa götüreceklerinden haberimiz yoktu. ama gittik :)
elimdeki rehber tahrip olmuş ama yine de taşlarının görülebileceği, hatta üzerindeki yazıların okunabileceği (ve anlaşılabileceği) bi mezarlıktan bahsediyor. birsen'le olmadık yerlere de bakıyoruz ama mezarlığı bulamıyoruz bir türlü. gerçi o çok keyifliydi yine de. yeşil gördü ya allaaan rizelisi...
işte trakai'nin oradaki köy.
hikaye'nin ikinci kısmı burada başlıyor. litvanya dükü bir de köy hayatına can versinler diye hazar türklerinden olma, kıpçaklarla akraba başka bir türki topluluk getiriyor buraya: karaim'ler veya karay türkleri. bunlar karay yahudileri! tatarlarla hiç alakaları yok. şu yukarıda görünen fotoğraf da kenesa'ları, yani sinagogları. hala kullanımda.
karaylar dillerine çok sadıklarmış ve bir şekilde korumayı başarmışlar. karşılaştığımız iki üç karayca metne şaşırarak baktık. gelmeden evvel okumuştum haklarında bi şeyler ama dildeki bu benzerlik... hakan erdem'in unomastica alla turca'sını okuyunca baya bi peşine düşmüştüm hazarların ve de türk yahudilerin. demek bu kadar kuzeyde kafa yormak nasibimmiş :)
köydeki evlerin hangilerinin karaylara hangilerinin litvanyalılara ait olduğunu tespit etmek çok kolaymış. evin yola bakan üç penceresi varsa karayların evleriymiş bunlar. bir pencere tanrı için, birisi kendisi için ve diğeri litvanya büyük dükü için... karaylar'a yahudi denmesi ağız alışkanlığı aslında. kendilerine yahudi demiyorlar. musevi demek daha doğru. eski ahit'i kabul ediyorlarmış ama diğer yahudi kaynaklarını (tevrat yorumları, talmud, hadis vs.) kabul etmiyorlarmış. etnik köken olarak da farklı olunca hitler dahi onları yahudi saymamış ve soykırımdan kurtulabilmişler.
şu guesthouse'da kışın ne kalınır be... ilkay, yaz kenara!
ha bi bilenle gezmek dedim ya, alakası yokmuş! litvanyalı arkadaşlarımızın buranın tarihiyle ilgili hiç bi fikirleri yoktu. ben de çok naifim galiba bu konuda, istanbul'da birini çevirip sorsam anlat şu surun veya mahallenin tarihini diye, kaçı cevap verebilir ki? sayemde onlar da aydınlandılar :))
"size bi sürprizimiz var" deyip durdu litvanyalı evsahiplerimiz.
işte sürpriz!! bi oba!! yörüğüm ben ve hayatımda ilk kez obaya 37 yaşımda litvanya'da giriyorum.. tühhh yazıklar olsun bana...
obanın içinda kendisinin karay olduğunu iddia eden bir kadın geldi. iddia diyorum çünkü sıradan bi litvanyalı kadar litvanyalı göründü bana. ben ne kadar litvanyalı görünüyorsam o da o kadar türki görünüyordu. türkiye'deki türki görünmeyen ama türk olduklarını iddia edenler gibi. o yüzden, sallayın bu ırk-i benzeştirmeleri. ben şaşkınlığımı anlatıyorum sadece.. neyse, hepimize birer kamur, elimize oklava.. neymiş 'kıbın' yapacakmışız. o ne be? karayların (ve belki de tatarların da!) ulusal-geleneksel yemeği. kıbın ne biliyor musunuz? işte şu:
annemin eskiden yapıp durduğu börek! demek biz de türki'ymişiz :)
bunun nasıl yapılacağını bize anlattılar, biz de yaptık. sonra aferin deyip kıbın akademisini başarıyla bitirdiğimize dair sertifika verdiler. artık zeytinburnu'nda bi pideci börekçi açabileceğim. bizim yaptığımız kıbınları da pişirip bize servis ettiler. iyi yapmışız.
yemekten sonra o karşıda görünen beyaz konağa götürdüler bizi.. yol çok güzeldi. mest olmuşuz.. koca bi konak, güzel bi bahçe ve çeşit çeşit heykeli. tabi ki dionisos varsa, diğerlerini at bi kenara. lakin litvanya şarap yoksunu bi yer.. spirit cenneti (not: bira içkiden sayılmıyor).
bu zevki takdir ettik. bravo..
10 haziran 2015
1 yorum:
Trakai'yi çok sevmiştim. Kıbını da oradaki meşhur Karay restoranında tatmıştım. Eh işte fena değildi. Rehberimizden almadığımız bir çok bilgiyi de şimdi sizden almış bulunuyorum, teşekkürler :)
Yorum Gönder