22 Ağustos 2016

vilnius III

bir yıl sonra bi gezi yazısı nasıl yazılırsa öyle olacak işte..


turistik gezi değil de 'denk geldi de gittim' gezisi şeklinde olunca zamanı yönetme hakkın yok. bi hevesle programa göz atıp boş zamanları hesaplıyorsun, sonra da toplantı uzamasın diye dua ediyorsun. en azından benim için durum böyleydi. ilkaycığımın keyfine diyecek yoktu tabi. 

işte öyle kısıtlı gün programalrından birinde nihayet old town dışına çıkma fırsatını bulduk. yolumuz ve yönümüz st. paul ve st. peter kilisesi. rehberimiz pek övmüş, görmemek olmaz..




sonradan öğrendim 'Ačiū' teşekkür ederim demekmiş. 


işte hedef..

wikipedia

vilnius'ta gördüğümüz en orijinal kiliseydi kesinlikle. diğerleri herhangi bir italyan kentinde de görebileceğiniz kiliselerdi. tamam yine güzellerdi ama bu başkaydı. 

wikipedia

derlermiş ki bu kilise polonya-vilnius barokunun en büyük şaheseriymiş. böyle bi şeyi ilk kez gördük. içinde ~2200 fresk-heykel varmış. yine italyan sanatçılar yapmış. bu sayı onu dünyada 'tek' yapmış. cidden manyakçaydı. 


saat çok yanıltıcı. bu kiliseye varıcaz diye ter içinde kaldık. program geç bitti. akşam saatlerinde bi ayin varmış. ona yetişebilirsek kiliseyi de görebiliriz diye hesaplıyoruz çünkü başka zamanımız yok. planımız tuttu, yetiştik. çıkınca karnımız zil çalıyor. adım atacak halimiz yok. hemen yakında gördüğümüz restorana yollandık...


ben bi paça çorbası söyledim. büyük cesaret aslında. bilmediğin yerde sakatat tüketmek. ama konu midemse gözüm karadır. gelen çorbaya bayıldım. içinde 'yine' haşlanmış yumurta olsa da. 3 gün sonunda öğrendik ki haşlanmış yumurta veya başka çeşit pişirilmiş bi yumurta her türlü yemeğe konabilir. aşağıda ilkayın yemeği mesela.. ama her şeyin yanında da bira. 2000'lerin ortasına kadar bira alkollü içecek sınıfında bile değilmiş bu votka ülkesinde. bira.. gazoz niyetine...



gördüğümüz yeşil yollardan birine girdik, sonra ötekine, ardından berikine.. şöyle düşününce nereye gideceğini bilmediğin bi yola o saatte girmek çok da akilane değil. havanın aydınlığına güvenmişiz demek..



üç haç tepesine çıkmışız. ilk gördüğümüzde buraya mutlaka çıkmalıyız dediğimiz yere. baya bi oyalandık burada. hafif hafif esiyor. sürekli bi güneş battı batacak havası. keyif çatan litvanyalılar. 




ardı arkasına 20 kadar balon havalandı, vilnius üstünde dolaştı, trakai'ye doğru uçup gittiler. düşününce çok güzel bi aktivite.. keşke yapabilseydik. hele bi kapadokya'da yapayım da.


yürümekten bıkmasak da yorulabiliyoruz. saat artık 23 civarı. yorulduk. aslında sıkıntılı bi şey bu. hep daha zamanımız var havası. gel de bacaklara anlat!


uzupis'e bi kez daha gidelim de bi şeyler içelim dedik. tabi ki beceremedik. o saatte açık bar nasıl bulacaz döt kadar vilnius'ta!!



vilnius üniversitesi.. ilkay gittikten sonra fırsat buldukça sokaklarda sürtmeye devam ettim. özellikle ünlü kitaplçısını görmeye üniversiteye gittim.. 


bilet alıp içi gezilen üniversite. daha önce sağdaki kuleye çıkmıştık. şu karşıdaki st. john kilisesi. garip bi kilise. 


çok eklektik (ilkay!!). bana neşe'nin şu 3 boyutlu kitaplarını hatırlattı. kat kat bi mihrap. her katı başka bi stil. toplamda bi stilsizlik.. 


1400'lerde gotik olarak yapılmış. sonra cizvitlerin yönetimine geçince kiliseyi üniversite kompleksine katmışlar. tabi ki barok yapmışlar. hep aynı hikaye.. ruslar gelmiş.. sonra  sovyetler'de depo olarak kullanılmış. sonrasında üniversite müzesi olmuş. 1990'larda papa II. jean-paul ziyaret emiş ve bu kilise şimdinin  seküler üniversitesinde kalmış.




rehberlerde anlatılmadan geçilmeyen kitapçı. tam bi hayal kırıklığı benim için. çok küçük!! çok basık.. ve afedersin tüküreyim ben böyle üniversite kitapçısına! siyaset-sosyoloji bölümüne göz gezdireyim dedim 2 raf lenin kötülemesinden başka bi şey bulamadım. odtü çarşıdaki küçümsediğimiz kitapçımız (arkadaş?) aklıma geldi de, yuh olsun dedim yuh!


ama tavan freskleri güzeldi. hiç birini tanımasak da.


sonra okların ziyaretçileri inatla bir yere götürmeye çalıştıklarını fark edip peşine düştüm. felsefe-filoloji binasına girdim. şu yukarıdaki salona geldim..


harika resimler! bana eskinin leman dergisinde çizen bi çizeri hatırlatmıştı. o zaman da hatırlayamadım adını şimdi de hatırlamıyorum. buraya not düşmüş olayım da hatırlarsam yazayım..


bu freskleri petras repsys yapmış. üniversitenin litvanyalılaştırılması sürecinde rektör tarafından sipariş edilmiş, 1970'lerin sonunda yapılmış. her sahne baltık mitolojisindenmiş.  tabi ki öyküleri bilmiyorum ama şu kadarını söyleyeyim, ben bazılarına bakarken ürktüm!



bütün azizler kilisesi. iddia ediyorum: vilnius'ta roma'daki kadar sık kilise de vardır ve de vilnius kilselerindeki cemaat sayısı roma'dakilere basar. sosyal bilimci küstahlığıyla bir çok analiz yapasım var ama yapmayacağım :) 


bir türlü giremediğim vilnius sinagog'u.. daha önce demiş miydim hatırlamıyorum ama bu kent eskiden kuzeyin kudüs'ü diye bilinirmiş. ikinci dünya savaşından önce litvanya nüfusunun %7'si yahudiyken bu oran vilnius için %45 imiş. vilnius'ta 110 sinagog varmış eskiden. şu an sadece 2000 kişilik bi yahudi nüfus kalmış. litvanya yahudi soykırımından dolayı resmi özür dileyen ülkelerden.




sokakları sakin ve huzurlu bi kent.. 


kutsal ruh kilisesi. en kalabalık cemaati burada gördüm. iki saate yakın ayin yaptılar. demek ki ben de öylece oturup izlemişim.


pazar günü kent katedralinde gördüğümüz ayinin küçüğünü burada yaptılar. tabi ki bu benim tanımım..


her yerde  kilise, her yerde  o kiliselerde dua edenler.. işin açıkçası çok ama çok şaşırdım.. ve bu durumu bizim litvanyalı arkadaşlara bi türlü anlatamadım. onlar da istanbul'a geldiklerinde yollarının üzerindeki her camiye girmişler. diyorum ki siz her gittiğinizde içeride cemaat var mıydı? hayır. ama ben vilnius'ta her kiliseye gittiğimde neredeyse ayine denk geldim.. ki bize din kültür dersinde hristiyanların sadece pazar ayinine gittikleri öğretilmişti. gördünüz mü ne kadar elzem bu zorunlu din dersleri! burada sabah. öğle. akşam ayinleri var çoğu kilisenin.. 


vilnius'u bitirmeden.. caif cafe vilnius'ta kahvaltı için sığınabileceğiniz ender yerlerden. kahvesi eh işte, çörekleri iyi. gerçi son günlerde zincir olmayan bi kahveci bulmuştuk :)


çaktırmasalar da litvanyalılar çok milliyetçiler. yukarıdaki afişe bakınız. bu sıradan bi uyuşturucu kliniği.. ama o milliyetçiliğin bi tık ötesi çok da uzak değil. anti-rus'lar feci halde. eskiden antisemitiklermiş, şu sıralar siyah karşıtılar. ha ben hiç siyahi görmedim o ayrı. ama nereden buluyorlarsa siyahi gençlerin dövüldüğü çok vaka olmuş buralarda. özellikle kaunas'ta. 


gözlediğim kadarıyla siyasal duruşları çok güdük. olabildiğince avrupa birliği, olabildiğince nato.. rus olmasın, sosyalist olmasın da ne olursa olsun. fin sosyal devletine bile acaba sosyalizme geri (!) mi gidiyoz diye şüpheyle bakanlarla tartıştım ben.. ha tersinden şu da söylenebilir: "sosyalizm diye kaktırılan şeyi yaşan o, sen değilsin! sana ne oluyor?". gıcımık müslümanların yaptığını yapayım ben de: gerçek sosyalizm o değil-di


dünyada amber/kehribar üretiminde tepelerde olunca üretim de böyle çeşitleniyor tabi. hiç de umduğumuz kadar ucuz değillerdi. klaipeda'ya yolumuz düşünce alıcam eşe dosta bol bol.



tabi ki hayır!





mano kiemas. vilniüs gençliğinin en popüler barı. elimizle koymuş gibi bulduk :) bira çeşitleri bol, yemek çeşidi yok bi yer. en azından sosis yeyin, değişiklik olsun




yalan yok. sevdim vilniüs'u. bi daha gelmek için plan yaparmıyom? sanırım hayır. fırsatım olsa diğer baltık başkentlerini de görmek isterim. talinn.. riga.. hatta st. petersburg...


programı başarıyla bitirip belgemi aldım :) 


birsen'in vilnius'a veda pozu...

8-12 Haziran 2015

bu gezinin diğer yazıları şurada:

pazar ayinleriyle vilnius
trakai
ucundan kıyısından kaunas

2 yorum:

Gamze Esra Ersöz dedi ki...

Aaa ben sizin Vilnius'a gittiğiniz dönemi hatırlıyorum.Hatta ben de gidecektim, yazılarınızı güzelce okumuştum. Ben gittim geldim yazı dizini bitirdim :) Şimdi sizin yazınızı görünce şaşırdım. Keyifli seyahatleriniz bol olsun.

gezenbezgin dedi ki...

ben bu konuda çok tembelim maalesef. sonra çok pişman oluyorum neden yazmadım bi şeyler diye... oturup öncesini yazmaya çalışıyorum. o sırada başka yerlere gidiliyor. biriktikçe birikiyor. ama blogger dünyasını çok özledim. geri döneceğim..

en kısa zamanda döneceğim sizin blogunuza da. her seferinde kıskansam da :)