kaldığımız iki gün boyunca ziyaret (veya ayin) saatini bir türlü denk getiremediğimiz için maalesef burayı gezemedik. dışarıdan gördüğümüzle kaldık. daha önce diyarbakır mar petyun keldani kilisesinden bahsederken türkiye'nin en güzel 10 kilisesi gibi bir sıralamadan bahsetmiştim. keldani kilisesi bu sıralamada 9. sırada iken antakya ortodoks kilisesi 5. sırada yer alıyor. ve biz yine doğru düzgün göremedik. bir bahtsızlığımız var ama...
bu arada habire listeyi interneten arayıp buluyorum. yani sayfalar kalksa önemli bir referansımdan olacağım. en iyisi bir an önce listeyi buraya kopyalamak:
türkiye'deki en güzel 10 kilise:
1. Sveti Stefan Bulgar Kilisesi / İstanbul Fener
2. Saint Antoine Katolik Kilisesi / İstanbul Beyoğlu (gördük)
3. Meryemana Ermeni Kilisesi / İstanbul Beşiktaş
4. Ermeni Patrikhanesi Kilisesi / İstanbul Kumkapı
5. Antakya Ortodoks Kilisesi / Hatay (dışından gördük)
6. Üç Horon Ermeni Kilisesi / İstanbul Beyoğlu
7. Aya Yorgi Rum Ortodoks Patrikhane Kilisesi / İstanbul Fener
8. Aya Triada Rum Ortodoks Kilisesi / İstanbul Beyoğlu
9. Mar Petyun Keldani Kilisesi / Diyarbakır (içinden gördük ama restorasyondaydı)
10. Deyrülzafaran Manastırı Kilisesi / Mardin (en yakın zamanda inşallah)
efendim mevzu bahis antakya ise muhatabınız ister istemez arapça oluyor. küçüklüğümüzden beri arapçayı ve arap alfabesini kuran ve dua kitapları ile ilişkilendirdiğim için arapçanın mertebesi neredeyse "kutsal" mertebeydi. ta ki odtü'de yurttan filistinli bir zıpçıktı arkadaşımın elinde arap alfabesiyle bezeli porno dergi görünceye kadar. yıkılmıştım resmen. nasıl yaaa? benim abdestsiz okumadığım elif-ba ile yazılmış, çizilmiş, hatta bakması gusül gerektirecek hardporn bir mecmua! işte o zaman dank etmişti kafaya. bir alfabe, bir dil kutsal mutsal değil kardeşim. o simgelerin bütününün sende uyandırdıkları kutsal. hayır zaten öyleydi de ben aymamışım vakti zamanında. haaaa nerden geldim buraya. antakya'dan. antakya'da arapça ilk yeter şart. burası antakyalıların pek sevdiği tabir gibi (dinsel) hoşgörünün başkenti ise bu dinlerin de bir şekilde arapça ile bağlantısı olmak zorunda. ilk örnek:
ortodoks kilisesinin giriş kapısının üstündeki levha (tarihi okuyabilenler yoksa diye; 1900 yılında yaptırılmış, sultan abdulhamit himayesinde). hatta bu arapça meselesi için size kilisenin linkini de vereyim: www.antakyaortodoks.com . bu siteye girişte bir ilahi duyacaksınız. arapça. içinde mukaddime falan geçiyor. ortodoks ilahisi. kilisede ibadet arapça ve türkçe yapılıyormuş. düzenli bir cemaati var (bu sadece istanbul'da ve kısmen mardin'de kalmış bir olay. yani sürekli cemaati olan kilise) ve ayinler sürekli.
geçenlerde malezya'da ülke birbirine girmişti. mesele de şuydu: hristiyanlar ülke içerisinde misyonerlik faaliyetlerinin daha somut sonuçlar verebilmesi için "rab" / "tanrı" yerine "allah" demeye başlamışlar. ama müslümanlar allah kelimesinin sadece islamda kullanılabileceğini, hristiyanlar da allah derlerse işin karışacağını iddia ederek hristiyan mahallelerine ve kiliselere saldırmaya başlamışlar. öğrendim ki antakya'da yüzyıllardır hem hristiyanlar hem de müslümanlar yaradanına "allah" diyormuş -hiç de karışıklık çıkmamış. ekşi'de yazıldığı gibi burada bir ayine katılıp içinde bolca allah geçen arapça bir ilahi dinlemek garip bir şey olurdu heralde...
kilise normalde daha çok aydınlatılıyormuş ama bizim şanssızlığımız işte, bu kadar aydınlatılmış halini görebildik.
kilisenin tarihi de şöyleymiş: hristiyan aleminde antakya, kudüs'ten (yeruşalem) sonraki en eski kiliseymiş. tabi bu kilise bina anlamında kilise değil. kaba anlamıyla kilise. yani cemaat. belki de daha doğrusu 'aşiret' (bir yerde patrik'in karşılığının aşiret başı olduğunu okumuştum). yani ikinci en eski cemaat antakya'da. mukaddes kitapta antakya ismi bolca geçiyor zaten. bu kilise ise 1833 yılında yapılmış. en başta tahtadan basit bir binaymış. 1872'deki büyük deprem ile yıkılınca (ve yanınca) yerine bizans mimarına uygun olan bir kilise yapılmış. yapan mimar ve mühendislerin rus olması sebebiyle de binada rus mimari etkileri de görülüyormuş. -muş diyorum, çünkü ne mimari tarzlardan anlarım (sadece göz aşinalığım konuşabilir) ne de kilisenin içini görebildik. 1900'lü yıllarda tamamlanan o bina işte bu bina.
hristiyanlık katoliklik ve ortodoksluk olarak iki ana kola ayrıldıktan sonra, ortodoksluk da dört kiliseden müteşekkil hale gelmiş; rum ortodoks kilisesi, rus ortodoks kilisesi, antakya ortodoks kilisesi ve süryani ortodoks kilisesi. ama bu ortodoksluk biraz alışık olmadığımız şekilde örgütleniyor. ulusal bazda! mesela osmanlı zamanında bulgarlar rumlar ile birlikte osmanlıya başkaldırmasınlar diye osmanlı aralarındaki kilise birliğini bozmaya karar veriyor ve fener rum patrikhanesinin karşısına kendi eliyle bulgar ortodoks patrikhanesi kuruyor ve patrik atıyor. böylece bulgar ortodoks kilisesi oluşuyor. ya da başka örnek fener rum patrikhanesi istanbul'da önce osmanlı sonra türkiye sınırları içerisinde kaldığı için yunan ortodoks kilisesi kuruluyor. ermeni ortoks kilisesi, sırp ortodoks kilisesi... liste uzayıp gidiyor. hepsi ulusal birlik kiliseleri gibi. antakya bir patriklik merkezi. her ne kadar öyle sanılsa da fener rum patrikhanesine bağlı değil. hatta kendi patriği var. antakya patrikhanesinin merkezi şu an şam'da!
ama bilmediğimiz şey bize ne kadar garip ve karışık geliyor. kilise internet sitesinde 'antakya rum ortodoks kilisesi' ismini de kullanıyor. mesela patrikin patrik olmadan önceki ismi habip ibn-esat azim. yani arap. patrik olduktan sonraki ismi 4. iğnatiyos. bu antakya 'rum' ortodoks patriki bir arap, ibadetler arapça (ve türkçe -antakya'da), cemaat arap. bilemedim. işte internet belası. oradaki bir adama sorsaydık cevabımızı alırdık. ne demişler çok gugıllayan değil çok gezen bilir!! biz gezemedik...
tün antakya'da çan sesi duyuyosunuz. istanbul'da belli kiliseler sadece pazar ayinlerinde çanlarını çalabilirken burada neredeyse saat başı çanlar çalıyor. kilisenin çan kulesi 1931 yılında binaya eklenmiş. yani fransız mandası altındayken...
göremedik. bir dahaki sefere artık.
buradan çıkıp çarşıyı geçiyorduk ki bir kiliseye daha denk geldik;
antakya protestan kilisesi. daha önce diyarbakır (protestan - evangelist) kilisesinde de bahsetmiştim protestanların bölgede yoğun faaliyetleri olmuş. bu da onlardan biri. eski bir cemaati yok kilisenin. görece yeni:
barış buradaki alfabeyi görünce şöyle düşünmüş. haa tamam türkçe var, eyvallah. tamam ingilizce var, o da eyvallah. peki ya bu alfabe ne? japonca diye düşünmüşler ilkay'la ikisi. nedeni ise malum: "Çok japon turist geliyordur heralde" :) . efendim o alfabe korece'den. 2000 yılında sundo kim kwanglim adında seullu (güney kore) bir rahip gelmiş, eski bir fransız binasını almış, restore edip metodist bir kilise kurmuş. kendisi hala ayin yönetiyor:
aslında fotoğrafını gizliden çekmeye gerek yoktu. çünkü gelip bizle konuştu. bizi az sonra başlayacak türkçe ayine davet etti. ama bizim ayine kalma gibi bir niyetimiz olmadığı için kaçar gibi çıktık oradan. kaçmamızın -en azından benim kaçmamın- sebebi tabi ki protestanlara karşı bir antipati beslemem falan değildi. ortamdan pek hoşlanmadım ve de ilkay'dan telefon bekliyordum. kendimi içinde olmak istemediğim bir mekanda hissettim. az sonra şiir dinletimiz var kalmaz mısınız diyen zarzor gülümseyen bir solcu yüzü. veya muhabbete iştirak edin diyen bir nurcu ifadesi. aynısı bu koreli rahipte de vardı. 'biz bi bakıp çıkacaktık' dedik ve çıktık. yahu bırakın, ısrar etmeyin. görmek isteyince gelip görüyoruz zaten, ahirete adam örgütlemek de neymiş?
ama allah var bina çok güzel. fransızlar zamanında yapılmış ve elçilik binası olarak kullanılmış. kilise olmadan ne haldeydi merak etmedik de değil hani...
27-28 şubat 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder