25 Şubat 2010

dilek deniz'i seviyor...


karşınızda yeni sözlüler, yeni nişanlılar! pek tabi onlar da işe bir nikah olsun diye başlayanlardan :) ne gerek var ki, biz istemiyoruz ki, biz farklıyız ki gibi türlü söylemlerle girişilen iş haliyle onların dediği gibi olmadı. haliyle diyorum çünkü bunun ilk örneğini biz teşkil ediyoruz (o zaman bile bülent abi gelip biz de bi nikah yeter diyorduk ama davullu zurnalı yaptık düğünü demişti). biz demiştik, boşuna çabalamayın, aileler ne isterse o oluyor. bkz: biz, ali-pınar, aytaç-özlem. cemal'le burcu pek uymuyorlar bu tanıma gerçi. neyse, efendim bi nikah diyerek yola koyulan ama şimdiden bohçalı, salonlu nişanlanan dilek hanım ve deniz bey....

--bence dilek o mor ya da pembe gelinliğimsi şeylerden giymeliydi :)



dilek ve deniz'in ilk danslarıdır efendim. bendeniz bu ışıkta neyi nasıl yapacağımıdüşünürken bin türlü kararsızlık arasında kalmışken koşar adım salona girdiler. durun yavaş demeye kalmadı. aceleleri varmış gibi pistin ortasında birbirlerine sarıldılar. demek ki o kadar korkmuşlar ortamdan. bari millet bi alkışlasaydı, di mi ya? zaten dilek'in deyişine göre o anları hatırlamıyor. heyecandan! olur gülüm olur. ben ilkay'la ilk dansımı devrimci bir türkü eşliğinde yaptığımı sonradan video kayıtlarından öğrendim :)

danslar edildi. ama fotoğrafları yok. ışık yoktu çünkü. nedense loş bir ortam tercih edilmişti. gerçi bunun deniz ve dilek'in işine geldiğine eminim ben.
ben olara demiştim ki tüm ışıklar size bakacak o yüzden kimseyi göremeyeceksiniz, tersi oldu; ortada ışık yoktu. dolayısıyla bende foto da yok.

allahtan insafa geldiler de yüzük takılırken, kesilirken falan ışıkları açtılar. dediğim gibi herşey koşturmaca içinde oldu (ben burada dilek'in "bir an önce bitsin çabasını görür gibiyim :)". lens değiştiremedim ve çekemedim dolayısıyla. gökçe'ye gerçekten muhtacız...

söz yüzüklerini dilek'in amcası taktı.
deniz beye de dilek'in kolyesini ve küpesini takmak düştü.
kolyeyi zar zor taktığını gören aslı abla duruma müdahale etti.
dilek sağdaki fotoğrafta o yüzden dişlerini sıkıyor :)

en yakışıklı, en karizmatik, en en ennnnn. alper!

bu ikilinin habire güzel fotoğraflarını çekip duruyorum.
harbiden para istiyorum ulennn!

neyse. bir müddet oynandıktan sonra sıra pasta kesmeye geldi:

amma velakin bu zavallı ikili çok önemli bir atasözünü unutmuşlardı daha evvel. küçük lokma ye büyük laf etme. efendim neymiş bunlar birbirlerine pasta yedirmeyeceklermiş. çünkü komikmiş. ne gerek varmış. falan fişmekan. pasta kesildikten sonra, pastacı haliyle pasta dilimlerini tabaklara koyup bunlara verdi. gayriihtiyari birbirlerine yedirme durumuna düştüler. hadi oldu deyip kurtulduklarını sandılar. ama ben pes etmem. yüksek sesle "ben fotoğrafını çekemedim. bir daha yesinler" diye seslenince, hooopp pastacı geri döndü. bunlar bana pis pis baktılar. salon gülüştü. ama kırmadılar bu arkadaşlarını, bir kez daha birbirlerine pasta yedirdiler. allahtan o sırada elimdeki lensin onların o anını çekmeye yetmeyeceğini bilmiyorlardı :) işte aşağıdaki fotoğraf flaşla çekilmiş o anın tek fotosu (deniz'e dikkat). neyse ki gökçe çok güzel fotoğraflar çekmiş bu anlardan..


pistte küçük bir köşe kapmaca oyunu oynadık. garip oldu. erkekler: ben, deniz, aytaç ve cemal (arada alper), kadınlar: ilkay, dilek ve burcu (arada hamiyet teyze) dans sırasında ne kadar eş değiştirilebilir oyunu oynadık. eşleşmeden sonra dışarıda hep bir erkek kaldı, o da o anların fotoğraflarını çekti. (dilek'in makinede). benim bay geçtiğim sürede çektiğim ilkay ve aytaç. sanki tango yapıyorlar. hadi lennnn

deniz'im -veya daha güzel tabirimle dennis'im- nihayet kızı aldım, yüzüğü taktım, bir soluklanayım diyor. kolay değil. ramazan amca allahın emri peygamberin emri ile kızı istedikten sonra biraz emir vakiyle "hem aldım hem verdim" demiş ama kız evi yememiş. amca burada yoktu bahanesiyle bir kez daha isteyin deyip hep ramazan amcanın rahatlamasını hem de deniz'in bir ohhh çekmesini engelemişler. ramazan amca evde çalışmış olsa gerek ki aynı kelimelerle kızımız dilek'i oğlumuz deniz'e allah'ın emri peygamberin kavliyle bir daha istemiş. büyükler nasipse olur, nasipse olsun demişler yarım ağızla. net bir cevap alamamış eker ailesi. bu sırada mustafa amca mutfakta oyalanmakta olan dilek'in yanına gitmiş, çağırmış gelmiş. dilek gelmiş. kızım böyle böyle ister misin demişler, dilek de "olsun bari" demiş!! :) bunca badireden sonra denz'in terlemesi boşmu sevgili izleyiciler ?

ama pek güzeldi dilek.
hele yüzük takıldıktan, takı merasiminden ve de pasta macerasından sonra. keyfe baksana..

yukarıdaki şahsiyet güzel fotoğraflar çekebilen şahsiyettir.
facebookta hesabı olsaydı mesajla isteyecem o fotoğrafları ama..
neyse okuyucular, lütfen iletiniz...

geldiğimiz saatten beri ramazan amca gülüyor. çok mutlu, keyifli :)
gelsin torunlar diye bekliyor muhtemelen !!!

hamiyet teyze bana dedi ki iki mustafa'yı karşı karşıya geçirip oynatacağım. ne var oynarız diyordum ama nasip olmadı. iyi ki de olmamış. ben oynamayı bilmem. beceremem. kendi düğünlerimde saatlerce oynamama rağmen çok istesem de oynayamıyorum. ama karşımdakini az çok taklit ederek durumu kurtarmaya bakıyorum (pek başarılı olduğum söylenemez). "kayınbabalar sahneye" anonsundan sonra mustafa amca ramazan amcanın karşısına geçti de o zaman anladım hamiyet teyzenin planını. o da oyanayamıyor. iyi ki bir ikili oluşturmamışız! ama mustafa amca hiç naz etmedi, çıktı oynadı! bu büyüklerden öğrenecek birşeyler var.

denizlerin köydeki düğünlerde iki taraf oynayarak birbirini bezdirmeye çalışırmış. bunu ilk önce çok oynarız demenin bir yolu olarak düşünmüştüm. ama öyle değilmiş. gerçekten oynamayı çok seviyorlar. beceriyorlar da. solda oynamaktan yorulmayan ve en az ramazan amca kadar neşeli (ve de gururlu) nevin teyze.

hamiyet teyze pek ortada oynarken görülmedi. bunu farkeden ilkay tuttu da pistin ortasına getirdi hamiyet teyzeyi. "ama ben kız anasıyım" dese de. oynamayı da biliyormuş. yazık. benim gibi oynamayı bilmeyenlerin yanında oyanamyı bilip de oynamamak büyük günah hamiyet teyze!

üstteki fotoda aytaç'ın ne yaptığı konusunda tek bir fikrim yok...

cemal'İn deyişiyle hacı piyanist şantör!..
ama iyi çaldı. hele denizlinin horozlarını :)

burcu, ikay ve aytaç ankara havası oynadılar döne döne.
güzel de oynadı keratalar. ama gerçek şu ki aralarında tek bir ankaralı yok. burcu sivaslı, aytaç düzceli, ilkay da afyonlu :)

:) deniz böyle fotoğraflarını pek sevmiyor.
nedense :)
bence çok güzel :)

işte tüm stresi üzerinden atmış ve rahatlamış dilek :)

göster, göster, o yüzük bi takılmasın göreceğim ben seni. gerçi hayllaerini kurduğun zümrütlü yüzükler gibi değil ama. idare et işte!!

damat karşılaması (ilkay'a göre uğurlaması). herkes hareket halindeyken ekin'in duruşunun da gösterdiği gibi müstakbel dokturumuz bunu orada öğrendi :)

alper'in tek oynadığı andır...

pistteki ışıklar tungstendi ve üstten geliyordu. 50 mm ile dahi net foto almak çok zor oldu. hele ki o sıkışıkta o lens pek işe yaramadı. ama bizim oturduğumuz bölgede ışık güzeldi. lens değiştirdim.
geniş açıyla bizler:




büyüyünce düğün fotoğrafçısı olacak..



sonay'ın hiç doğru düzgün fotoğrafını çekmemişim. pardon :(



işte favori osman'lar! dede osman'la torun osman. torun osman kırmızı yanaklarıyla, cana yakınlığıyla taht kurdu gönlümüze. ama dede osman da bir başka. muzip. komik. sıcak. sözüm var. dede osman'ın torun osman'a yapacağı sünnet düğününde konya'dayım. düğün yemeklerini anlattılar da !


herkes gittikten sonra bizim tayfa her zamanki gibi salonda başbaşa kaldı. herkes gitti ya, kendimiz söyledik, kendimiz oynadık biraz. yukarıda aytaç sirtaki öğretiyor. arkadaki denizlispor bayrağını da unutmamak gerek tabi...

evdeyiz...
müstakbel gelin ve damat için "nihayet bitti" anları...


ve ben. bunca fotoğrafı çeken ve çekemeyen ben!!

çok güzel bir nişan oldu. eğlendik. ve ilk kez bana "kalk oyna" demediler. gerek kalmadı. kalktım, oynadım :) elimden geldiğince tabii. gerçekten çok keyifliydi herkes. 'onlar' bu işin bu kadar büyümesini istemeseler de iyi ki olmuş diyeceğim ben. dayı osmanla, torun osmanla, deniz'in teyzesiyle, anneannesiyle, babaannesiyle ve tabi ki dilek'in o heybetli, dinç dedesiyle (hiç çekmemişiz, eşşeğiz biz) tanıştık hiç yoksa. daha ne olsun? mutlulukları daim olsun...

20 şubat 2010

3 yorum:

liki dedi ki...

sensin afyonlu ve bununla bir ömür yaşayacaksın ne yazık..... devlet zoruyla afyon yazıyor benim kimliğimde ama kimlik dediğin sadece bi kağıt parçası....

denizumut dedi ki...

şu blogun şekli şemali ile oynıyacağına hatay fotolarını koy da midemizin gözü gönlü açılsın mıstık

gezenbezgin dedi ki...

valla deniz yarına kaldı o iş :)

ama antakya'da yemekten fotoğraf çekemedik desek yeridir. o kadar güzel yemek varken, onları tüketmek yerine fotoğraflıyacakmıydık yani? yani, yani o kadar güzeldi yemekler. gerisini sen anla :)