31 Aralık 2010

bir paragrafla elde kalmışlar

 2010 berbat geçen bir yıl oldu işin aslına bakılırsa. her şeyden evvel neredeyse her ay düzenli olarak hastaneye gittik. bahanemiz hiç eksik olmadı ki! annem, babam, kaynanam, kaynatam, teyzem, yengem, ablam, abim, yiğenim, kayın amcam, kayın dayım, kayın komşum....  ve nihayetinde ben! bu kurban bayramını kazasız belasız geçiremedik şu uğursuz 2010 yılı yüzünden. bıçağı müthiş bir isabetle baş parmak tendonuma soktum, sonra ameliyat oldum, sonra dikiş yerim iğrenç bir hal alınca doktorlarla beraber panik olduk. önce bir ameliyat daha dediler, sonra şarbon olabilir dediler, en nihayetinde orf olduğum anlaşıldı. 6 haftadır evde yatıyorum hiçbir şey yapmadan. ama neyse ki  2010 bitiyor :) 

(ayrıca 31 ocak 2010 tarihi itibarıyla sigarasızlığın 150. gününü de devirmiş bulunuyoruz. 6. ay sendromu feci !!)


ben de sene bitmeden elimdekilerin bir kısmından daha kurtulayım da rahata ereyim dedim. buyrun;



--------------------------

tarih 1 ağustos 2010... annemler geri döndü ama tuba kaldı. canımız çok sıkılmıştı. şeberdik....







----------------------------------------------------------------

tarih 7 ağustos 2010. artık klasikleşen yazlık hacıbektaş ziyaretlerimizden ilki.bir akşam "orası serindir" diyerek çilehane'ye gidiyoruz. hani şu insanların sevap günah terazisi niyetine taşların içinden geçtikleri, taşları çember şeklinde dizdikleri, hani insanların dilekleri yerine gelsin diye taşları üst üste koydukları, gediklere yerleştirdikleri, aslında "çile"ya adanmış yere. ama ne görüyoruz. kocaeli belediyesi sanki kocaeli'deki işlerinin hepsini tamam eylemiş gibi kendisine iş bilmiş de gelmiş çilehane'yi ağaçlandırıyor! garip olan o ki hacıbektaş belediyesi de buna göz yumuyor. ulen orası hünkar'ın bozkırın dinginliğine bakarak tefekkür ettiği yer değil miydi? sanki hünkar orada "çile"sini çekerken çok efkarlanıyordu "şurada iki çam ağacı olsaydı da piknik etseydik" diye. boka çeviriyoruz elimizin uzandığı her yeri, güya güzelleştireceğiz! güzel olan sadece orman ya. bırakın çilehane çilehane gibi kalsın, napıyorsunuz?














----------------------------------------

tarih 12 ağustos 2010.. göktaşı yağmuru var. ve biz de değirmenci'nin arabaya atlayıp incek'teki ankara üniverisiesi rasathanesine gözlem şenliğine gidiyoruz. herkes gözlüyor da biz pek gözleyemiyoruz. her işin olduğu gibi buranın da, gözlemenin de, kendine göre usulü varmış. etraftaki bütün ışıklar kapatılır. yere sarılı kilimlerin üzerine yatılır. üşünme ihtimaline karşı pikeler hazırdır. ve tabi ki şaraplar zuladadır. tüm gece sırtın toprakta, gözün yukarda, boğazda alkol, muhabbet edip duracakmışsın. olay buymuş! bir dahakine inşallah. amma velakin rasat ettim ve ilk kez satürn'ü gördüm ben. aynı en son sıradaki fotoğraf gibi gördüm iki gözüm önüme aksın!






-----------------------------------------------------

tarih 25 eylül 2010. dennis'imiz kastamonu'daki vazifesini bitirip yeni görev yerine, ardahan'a gitmeden önce tayfa bi toplansın da yesin içsin sevsin sevilsin dedik de istanbul'a gittik...




----------------------------------

tarih 10 ekim 2010. iklim için küresel eylem günü. bu bahaneyle ankara sokaklarını yeni takıntımız bisikletlerle geziyoruz. eylemin niyetini, başarısını (hatta kimin örgütleyici kimin katılımcı olduğunu) bir yana da şunu kesinkes öğrenmiş durumdayız: bisiklet yolları istiyoruz ulan!!! --not: fotoğrafların bir bölümü eylemin sayfasından alınmıştır, buna ilkay'ın fotosu da dahildir. pek sevmişler ilkay'ı :)













---------------------------

tarih 16 kasım 2010. işte başıma tonla iş açan o anlar... bilmiyom da o koç öcünü feci aldı benden :) haa bir de son olarak şunu diyeyim, kazara falan kahve telvesinin cilde iyi geldiğini çocuklara (!) asla söylemeyin, açık buldukları her yere sürme eğilimine giriyorlar :)




2 yorum:

lajvard dedi ki...

6 hafta ev? şu tendonun neresinden nasıl kestin detaylı bir tarif yazsaydın keşke! çok geçmiş olsun.

gezenbezgin dedi ki...

6 haftadır evde yatıyorum deyince bunun gerçekten de "ölüyordum yahu" anlamına da gelebileceğini daha yeni fark ediyorum :)

rapor üstü rapor verdiler parmağım bir türlü eski formuna kavuşmayınca. kolum alçıdaydı dirseğime kadar. dolayısıyla giyinip soyunmam mümkün olmadığı için raporluydum :) yoksa o kadar da ciddi bir şey yoktu. tek derdim günde aldığım antibiyotik miktarıydı ki takribi 14-15 saat falan uyuyordum herhalde . neyse ki bugün o mutluluk yuvasına, yani iş yerime, kavuştum en sonunda.