25 Kasım 2010

aile saadeti

yanlış anlaşılma olmasın. aşağıdaki hareket birine küfür etmek için yapılmadı. aslında küfür edilecek kişi konusunda bir sıkıntımız da yok gerçi. 
bu bizim serhat'ın en sevdiği pozu :)





bizimkilerle beraber ankara'da kısa geziler yaptık. yaptık yapmasına da pek zor oldu aslında. kararım kesindir: en yakın zamanda ehliyet -ve mümkünse araba- alınacak! yoksa olmuyor. hep ankara'ya gelenleri gezdirme sıkıntısı içindeyiz zaten (malum ankara işte -tuba duymasın!) bir de var olan yerlere kafamız estiğince gidip gelemiyoruz. neyse ki ankara'ya daha yeni yeni ayağı alışan bizimkileri götürecek şimdilik bir kaç yer vardı...




bir gece o yenilenmiş haliyle güzel bir yer hale gelen gençlik parkına lunaparka gittik. gerçi şimdi yoldaş'ın dediğine göre yeniden apaçi işgaline uğramış gençlik parkı...


önce serhat'ı ve tabi ki eniştemi eğlendirmek gerekiyordu. atlı karınca, çarpışan araba ve dönme dolap onlara yetti de arttı bile. eniştemi lunaparktayken daha çok sevdim; bana kendimi çok cesur hissettirdiği için :) aslında korkudan üç buçuk atsam da birşeyleri yapabiliyor oluşum, hele eniştemle karşılaştırınca kendimi, şımarttı beni. tabi bi yere kadar...


lunaparka girer girmez bir zımbırtı gördüm ve yüreğim ağzıma geldi. bakarken bir insanın tüyleri diken diken olur mu? olurmuş. işte dönmedolapta sefa sürerken hemen yanı başımızda o zımbırtıdakilertin fotoğrafını çekmişim:


 dedim ki annemle ilkay'a şu alete binenin gram aklı varsa ben de ne olayım! anlatılmaz biliyorum ama
1. bu zımbırtı dönmedolabın en yüksek yeri kadar yüksek
2. ayaklar boşta! içgüdülere aykırı
3. çok hızlı dönüyor. buna ters dönme hareketi de dahil
4. yukarıda duruyor! ---bu güzeldir heralde...


çok büyük konuşmuşum, veya bizimkilerde de gram akıl yokmuş, veya biz (özellikle ben ve ilkay) ödlekmişiz de farkında değilmişiz. çatlaklar "bir daha mı gelcez" deyip bindiler


yukarıda o koşullarda dahi poz vermekten kaçınmayan yiğenim...


son olarak serbest düşme yapan ama çok eğlenceli bir oyuncağa bindik ve tuba'nın tüm itirazlarına karşın geceyi bitirdik. mutlu ve gururluyuz...


ertesi gün evde yemek takımlarımız azıcık eskisin yahu diyerek güzel yemek hazırladık...


bu fotoğraftan sonra tüm yemeği ablam hazırladı sanılabilir ama öyle değil: ilkay da soğuk çorba yaptı ::)

başka bir gün de çengelhan'a gittik. ankara'ya gelen herkesi buraya götürme kararı aldım. çünkü herkesin seveceği bir şeyler mutlaka var burada...





ablam yine titizliğinden vazgeçemeyip rahmi'nin orasını burasını düzeltirken...

eniştem yine sergilenen materyalin onların eski evinde olup olmadığını kendine sorarken...




buradan çıkınca yine kömürde döner yemeye gittik ama yine kalmamıştı, yine köfte yedik. ikidir gidiyoruz annemle buraya, ama daha denk getiremedik. nasip üçüncüyeymiş demek ki:


fotoğrafa dikkat ettim de herkesin objektife bakmasını fırsat bilen annem serhat'ın tabağından köfte çalıyor ! :) bekir eniştem olsaydı şimdi derdi ki : "olmadı hacııııı"

ablam almayacağı koyunu serhat'a gösteriyor...

ablam almayacağım sepetleri bana gösteriyor...

annem de tüm sevgisini torunlarına gösteriyor :)

bir dahakine daha çok gezeriz inşallah...

27-29 temmuz 2010


Hiç yorum yok: