[öncellikle blogger'ın bu son halini sevdiğimi söylemek isterim. ne güzel. sadece fotoğraflara bakmak isteyenler düşünülmüş, tabi bir de benim gibi slayt gösterisi oluşturmak isteyip de beceremeyenler. ala. fakat, çektiği fotoğrafları yazıdan ayrı bir bok ifade etmeyenleri ne yapacağını pek düşünmemiş google hazretleri. gerçi bu sorunu da dolaylı yoldan halletmiş bir yerde. blog okuyanlar, takipçiler, arkadaşlar vs. artık bu yazıları blogun kendi sayfasından değil buzz'dan google reader'dan hatta bilimum mobil eplikeyşından okuyorlar. artık boşuna dizayn, template vs aramaya gerek yok. dolayısıyla google'ın kişisel bloglara sağladığı bu slayt hizmeti benim gibi günde onlarca blog okuyan birilerine pek bir şey ifade etmeyecek. olsun karşısına geçip fotoları seyretmek hoş yine de...]
hep öyle denk geldi. yurtdışına çıkışlarım hep yeni kıta için oldu. avrupa benim için yeni kıtaya gidiş için bir mola noktasıydı. gördüğüm frankfurt ve münih havaalanları da pek avrupa sayılmazdı heralde. o yüzden yol beni çek cumhuriyeti'ne götürürken çok heyecanlıydım. öncelikle -belki de ilk kez- yabancılık hissedeceğim bir yere gidiyordum. daha önce gördüğüm amerikan yaşam tarzını ortalama bir cnbc-e izleyicisi ne kadar biliyorsa ben de o kadar çok biliyordum işte. yani bir hayli fazla. ve etrafta ingilizce de olsa anlayabildiğiniz bir dil sürekli yazılıp çiziliyorsa ve de konuşuluyorsa o kadar yabancı kalamıyorsunuz oraya. şimdi ilk kez ingilizce konuşulmayan, sokakta istediğine istediğini soramayacağım bir ülkeye gidiyordum. ve işin açıkçası çek cumhuriyeti hakkında bildiklerimin çoğu da türkiye işçi partisine etkileri üzerinden. şimdi sırada latin abecesi kullanmayan bir ülkeyi görmek var.