[böyle taslak halinde duran bir postu nasıl canlandırmalı?]
toscana gezimiz olacak da bunda siena olmayacak? yok öyle yağma. lucca'dan siena'ya geçmek bizim için gereğinden fazla zahmetli, ama o yol yapılacak! lafa gelince sindire sindire gezme yanlısıyız elbet; gerçekteyse her şeyi aynı anda yapmaya mecbur zavallılarız. düstur tek, bahane baki: "kaç kez gelebileceğiz ki buralara?".
zaten siena'yı bu plandan çıkarmak insanın haddine değil. görmeyen de -af edersiniz hiç acımam- toscana'yı götüm gibi gezmiş derim.
toscana deyince aklıma hiç de ilk floransa'nın müzeleri, michalengelo falan gelmezdi, varsa yoksa pitoresk köy yolları, bağlar, zeytinlikler, konaklar gelirdi. öyleyse ana üssümüz siena olmalı biz de efsanevi köylerde dolaşmalıyız. montepulciano, montalcino, san gimignano vs.
maalesef istediğimiz şeyi yapamadık. en baştaki araba kiralama planımız suyu düştüğü için planının büyük kısmından vazgeçmiştik çoktan. ama en azından bir köyde kalmak için küçük de olsa bir umudumuz vardı. madem kalacaktık, en ihtişamlısında olmalıydı. tabi ki san gimignano.
işte o köy. ama rezervasyonda geç kaldığımız için bütçemize uygun bir yer bulamadık. bu plan da suya düştü. köy yollarına düşeceğiz diye çıktığımız yolda şehirden başka bir şey göremeyecek hale geldik birden.
acıyı unutmak kolay olmadı. bir haftasonu oturmuş bahar klasiklerini seyrederken 2014 strade bianche turunun san gimignano-siena arasında koşulacağını görüp başlamıştım hayal kurmaya. yarışta ne olup bittiğini bile hatırlamıyorum. ama tam da gezmek istediğimiz rotadaydı işte.
hele turun son kısmı ne efsaneydi.. planı çoktan yapmıştık zaten ama siena'nın bu kadar yüksek bir tepe üzerinde olduğunu bilmiyorduk işte. bisiklet güzel spor :)
turun finali çok güzeldi. o yokuşları ben de tırmanacaktım işte (sonra gördük ki çok mantıklı bi hayal değilmiş bu). en sonunda helikopter kamerası siena mangia kulesi çevresinde bir tur attı ve ben öldüm. o kuleye çı-kı-la-cak!
neyse, geri dönelim..
uzaktan da olsa belki san gimignano'nun kulelerini görmeyi istiyordum. mümkün değilmiş. tren hattı çok uzağından geçiyormuş. şahane bi avuç yalamaydı.
bulduğun köyle yetin fotoğrafı..
siena'ya vardık. gar tepenin dibinde, siena ve kalacağımız yer tepenin üstünde. yemedi. sırtımızdaki o yükle o yol tırmanılamaz. otobüs bekledik. beklemez olaydık. 2 saatimizi yedi, ve o alçak otobüs yolun yarısında bizi indirdi. o an çok küfür ettik. ama siena sokaklarını görünce ettiğimiz küfürlere utandık.
kaldığımız apartı görünce çok keyiflendik. neredeyse sadece uyumak için geleceğimzi yerin böyle güzel olmasına nedense çok sevindik. bahçemiz, bahçemizde heykelimiz vardı. daha ne olsun? :)
çok vakit kaybetmiştik. eşyalarımızı bıraktık, vurduk kendimizi sokaklara..
foto tabi ki benim değil. bu lensi alacak parayı hiç kazanamadım daha |
piazza del campo ilk yöneldiğimiz yer oldu. işte hedefimiz o kulenin tepesi ama ertesi gün..
siena 17 contradaymış. nasıl havalı di mi? bu şu an 17 mahalle demek, eskidense 17 aristokrat aile demek. hepsinin ortaçağa dek uzanan kendi tarihi var. siena'da her yerde görünen flama ve hayvan heykellerinin sırrı bu. bu piazza del campo da mavi beyaz damalı flaması olan onda contradası. hayvanı yunus. geleneksel olarak marangozlar otururmuş (hepsinin böyle hikayesi var!)
bir kentin sakinleri nerede yiyorsa orada ye düsturunu takip ediniz. biz çok sabırsızdık, beklemedik, siz bekleyin bence..
çok kesin olarak söylemek gerekirse, siena gördüğüm en korkutucu şehir. her girdiğimiz sokakta ürperdik. bir kenti gece tanırsınız derler ya, işte öyle. italya'nın en çok turist ağırlayan şehirlerinden biri siena. ama çoğu kişi ya floransa'dan günübirlik turlarla geliyormuş ya da köylerde kalıyorlamış. büyük kayıp. siena'nın gecesi gündüzünden etkileyici.
odamıza bırakılan haritanın üzerinde bazı yerler işaretlenmişti. "şurada yemek yiyin :)" gibi şeyler yazıyordu. onlardan birine yürüdük açlığımızı yatıştırmak için. verdikleri yemek yine avuçiçi kadar, ama tamam güzel (ama yine de makarna). şimdi fark ediyorum da o kadar az yemeğe bu kadar çok gezebildiysek bunun müessibi kesinlikle italyan şarapları.
rastladığımız bir marketten gecelik nevale aldık.
yeniden piazza del campo'ya geldik ama çok soğuktu. malum tepenin üstündeyiz. otele gidelim, yarın uzun gün dedik..
lewis mumford'un neden ortaçağ kentlerini rönesans kentlerine tercih ettiğini siena'yı görünce çok net anlıyorsunuz. bir sokağın asla sonunu göremiyorsunuz. uzamsal kısıtlama bile istene uygulanmış. topografi de başka şans tanımamış zaten. eşekler hangi rotayı takip ederse o patika yol olarak genişletilirmiş. eşek de olsa bir ekonomiyi takip ediyor hayvan. o nedenle kıvrım kırım yükselirmiş tepedeki ortaçağ kentlerinin sokakları. ve savaşta inanılmaz bir korunma oluştururmuş. sağladığı mahremiyet cabası. bu kadar yakın sokakların diğer getirisi de community- topluluk hissi. lafın özü: ortaçağ kenti dayanışmacı, rönesans kenti statükocudur.
nevalemizi açtık, bahçemizde uyuklaya uyuklaya siena'yı kutladık. birileri fosur fosur uyuyordu gerçi...
20 mart 2014
roma havası
tematik roma I
tematik roma II
vatikan müzelerinde yoruldum ben!
san pietro'nun kubbesine çıktım ben!
cinque terre'ye bi gidin de...
men dakka dukka veya forza lucca
siena - gündüz firenze!
floransa!
fiorentina!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder