8 Ağustos 2014

men dakka dukka veya forza lucca

çok ara verdim. bazı şeyler eskidi, kayboldu. ama yazmazsam daha da kaybolacak. öyleyse, vira bismillah..


başlıktan hikaye: eden bulur anlamında çoğu zaman uygun yerde kullanılmayan arapça bir deyim bu men dakka dukka. lucca sonrasında hissettiklerimize çok da uydu. italya planında lucca'ya kendi halinde bir gün ayırmayan biz, lucca'yı görüp yaşadığımız cehenneme bir kez daha lanet eden biz, eşşek gibi geri dönüp beton binaların içinde ömür çürütecek olan yine biz. kendimiz ettik, kendimiz bulduk. anakronizmin hası: keşke hiç görmeseydik!

uçak biletlerini aldığımızdan beri gezimizin bir italya turu değil de kendi halinde bir toscana turu olacağını ilan etmiş idik. roma'ya hak ettiği değeri vermemiş gibi görünüşümüz aslında ondan. güzel gezelim toscana'yı dedik. ama asıl olarak o efsanevi toscana kırlarını görelim istiyorduk. planı bolca köy görmek, makarna yiyip şarap içmek üzerine inşa ettik. bin türlü aksilik, olmadı. 


erkencene uyandık ve sokaklara düştük. gece ne kadar ıssızsa sabahın köründe de o kadar şen şakraktı lucca. belki de küçük büyük herkesin bisiklet kullanmasındandır. italya'nın bisiklet başkenti denirmiş. burası bizim aklımızı başımızdan aldıysa amsterdam'da, kopenhag'da ne yaparız allah bilir.. 


lucca çok sevimli bir şehir. nedenini kestiremesek de roma'dan farklı bir şehirmiş. roma insanı neredeyse yok hükmünde sayıyor; lucca ise insancıl bir şehir. meydanlarında trafik yok, sokakları dar ve bisiklet dolu, her yer çeşme, insanları çok güleç.. gittiğimiz her yeri birbiriyle kıyasladık, siz de okumaya devam ederseniz şahit olacaksınız zaten



kaldığımız yerden iki adım ötedeki meydan: piazza san michele. tabi ki kilisesi de var, ve tabi ki adı san michele in foro.


gezi rehberlerinde kendisine çok mühim bir atıf yapılmasa da bu kilise 795'te yapılmış. senelerce lucca şehir meclisi olarak kullanılmış vs. yani çok mühim değil italya için. adamı deli ederler be. bu italya ne biçim bi yer?


mesela bu façadadan bile bahsedilmemiş. her biri ayrı sütun olan, 200-300 senede anca tamamlanabilen (en yenisi 19. yy) bir façada. ne önemi var? italya'da çok ki bunlardan...


aslında girmek gibi bir planımız yoktu. daha doğrusu benim yokmuş. yanımdakiler şaşırtıcı derecede atak çıktı. bundan sonraki planlarda rota çizerken hedef odaklı çalışacağım. her görülen kiliseye de girilmez ki canım!





sokaklara bayıldık... bayılmak ne kelime, öldük!!





karşımızdaki torre guinigi, yani guinigi kulesi. lucca'daki spesifik hedef 1. 


dante'nin ilahi komedyasında bolca adı zikredilen luccalı zenginler ailelerden biri guinigiler. dante'ye lucca sürgünü sırasında bir yardımları dokunmuş mu bilinmez ama luccalılara çok faydaları dokunmuş. bu kuleyi aile mirası olarak kente bağışlamışlar. anlaşılan o ki italya'nın zengin aileleri için şan şöhret kazanmanın yollarından biri malından, mülkünden bir kısmını kente vermek. karşılığında çokça şey aldıkları muhakkak. 

çıkmayı çok istemiştim. saat 9'da açılıyormuş kule. saat henüz 8'di. yürümeye devam ettik. çıkabilseydik şunu görecekmişiz:

www.hvweb.net

evet kulenin üzerinde bir bahçe, içinde de ağaçlar var.. lucca'da bir sürü kule var. kimi kilisenin çan kulesi, kimisi de zengin gösterişliliği. 

kuleden ve diğer mekanlardan lucca'ya panaromik bakış için: http://www.hvweb.net/en/360photos/tuscany/



sokaklarda yürürken bir sürü kilisenin önünden geçtik (ama tuttuk kendimizi girmedik hepsine) ama bunu es geçmedik. romen ortodoks kilisesi. ne rehberde var ne haritada. biz sadece ortodoks kiliselerini unutmayalım, mimarilerini, süslemelerini hatırlayalım diye girdik.. 


katil devlet. absolutely bro!!


çok yer gördüğümden değil, ama hissiyatım odur ki lucca gördüğüm en 'sanat-dostu kent' (kusura bakmayın o kadar xxxx-friendly terimine maruz kalıyorum ki şu sıralar). sokaklarında oradan buradan klasik müzik geliyor, her taraf zaten heykel, mimarisini, sokaklarını saymıyorum bile.. üstteki fotoğraftaki gördüğümüz güzel sanatlar ve müzik liselerinden biri işte. not etmemişim ama bu da ünlü bir besteciydi. ilkay için burayı biricik kılan şey punk çöpçülerdi. ilkay maalesef 'suicide girls' diye bi kavramsallaştırmadan haberdar değil; yoksa o tiplemelere o terminoloji daha çok yakışırdı. 



duomo ya da san martino katedrali. spesifik hedef 2. özellikle kulesi, fasatın üzerindeki sahneleri ve içerisindeki sekizgen şapeli için mutlaka görülmeli, deniyordu rehberde. roma'daki kiliselerle karşılaştırmamak elde değil. orada o kadar maruz kaldık ki şatafata, gösterişe ve kendinden geçmiş büyüklenmeye, bu kendi halinde (!) kiliseler artık 'eh işte' kabilinden ilgi görüyor neznimizde.

bu fasatlardaki sütunların hepsinin ayrı çeşit olmasının bir nedeni varmış. şehir konseyi yarışma açmış. iyi de ödül koymuş. en güzel sütunu yapana iş verilecekmiş. ödül meblağını duyan herkes bir sütun yontmuş gelmiş. şehir konseyi de madem bu kadar güzel bir sürü sütun var elimizde, hepsini kullanalım biz de demiş. lucca'lı uyanıklar! hem ödülü vermekten kurtulmuşlar, hem de bütün sütunları beleşe getirmişler.


lucca'da gördüğümüz iki kilise de gotik. illa ayırt edici bir şey bulacağız ya, buldum: bu kilisenin ikinci katı da var. bizim camilerdeki gibi..


wikipedia

lucca'nın kutsal yüzü.. nicodemus diye tarihsel bir kişilik var. incilde ismi 3 kez geçen, isa'yla inanç tartışmalarına giren yahudi bir yönetici. isa lehine tanıklık eden yahudilerden. sanat eserlerinde çoğu zaman isa'yla tartışırken veya isa'yı çarmıhtan indirirken görülür. hatta isa'yı çarmıhtan indirdikten sonra yahudi usüllerine göre cenaze töreni düzenleyen de o. hatta isanın takipçilerinden ilk şehitlerden biri olmuş. işte o nicodemus sedir ağacından bir haç ve isa heykeli yontmuş. o da mucizevi şekilde lucca'ya gelmiş. lucca'nın en kutsal emaneti (relic). bu şapelin içinde..


lucca'da roma'daki gibi her yerde meydan yokmuş. burası büyük meydan -piazza grande, resmi adı piazza napoleone yani napolyon meydanı. ve sıradışı bir şey: ağaç! önceki fotoğraflardan da teyit edebilirsiniz buranın sokaklarında da ağaç yok. ama bu meydanda var:


özellikle ağaç dikilmezmiş. binaların güzelliğini kapatmasın diye. durun baştan başlayayım: buradaki heykel fransa prensesi, etrüria kraliçesi, lucca ve piombino prensesi, toskana düşesi ve compignano düşesi maria anna elisa bonaparte baciocchi levoy'un. yani evlilikler yoluyla kimin kimle akraba olduğunun her daim karıştığı avrupa aristokrasinden mühim bir kadının. napolyon banaparte'nin kız kardeşinin diyelim. o zamanlar lucca fransa toprağı. lucca'yı bu kadına veriyorlar. o da ducale sarayında yaşamaya başlıyor. sarayım daha güzel görünsün diye önündeki binaların yıkılması emrini veriyor. bunlara lucca'nın en eski kiliselerinden biri de dahil, yıkılıyor. meydan böylece yapılmış oluyor. ama sonra meydana bakan binaların cephelerinin yeterince güzel olmadığını düşünüyor ve meydanın ağaçlandırılması talimatını veriyor. luccalılar hiç sahiplenmemiş bu kadını ve hanedanlığı. o yüzden 1998'e kadar burası lucca tarihi merkezindeki tek otopark olarak hizmet veriyor. sonrasında restorasyon kararı alınıyor ve burası bir çeşit açık hava eğlence merkezine dönüyor. operalar, tiyatrolar, konserler, karnavallar vesaire.



pucciniii ve demirciii. çok kızdı bize haklı olarak. çünkü ciddi ciddi lucca'da bir puccini veya verdi konseri dinlemeye niyetlenmiştik. neredeyse her gün bir kilisede puccini eserleri çalınıyor (ve çoğu zaman turistler için elbet) ama biz bir türlü programa uyduramadık bu etkinliği. çok heveslenmiştik, olmadı maalesef. 





ve spesifik hedef 3: piazza del'amfiteatro. eski bir roma anfitiyatrosu varmış burada ve yıkılmış, meydan yapılmış. şöyle:


harika! içerisi cafelerle, restoranlarla dolu. nefis bir yerdi.


burada bi espresso içtik. biz otururken bir kaç kişi geldi. yerli turistmiş. akustiğini denediler, iyiymiş. sayelerinde bir arya dinlemiş olduk. demirci de bunla idare etsin artık. n'apalım?


çok adaptif bir canlıyım. bu kadar sanatsal bir yerde, eflatun poşum, gümüş küpem ve çakma da olsa gucci gözlüklerimle olmam gerekirmiş yoksa günahmış.




planlarımız arasında bisiklet kiralayıp lucca surlarını tavaf etmek de varmış ama aramızdan bisiklet kullanmayı bilmeyenler varmış :)



tarihi kent merkezinin etrafı hala ayakta duran rönesans biçimli surlarla çevrili. bu surların üzeri bisiklet yolu, koşu yolu. tüm kenti turlamak mümkün. işte de haritası:



italya'daki en büyük ikinci şehir cumhuriyetiymiş lucca. anayasası olan bir kent. 1100lerden sonra 500 sene kadar da sürmüş bu. pisalılarla floransalılarla cenovalılarla parmalılarla savaşıp durmuşlar. benzer bi anlatım için bkz: baudolino by umberto eco. ama bir şekilde bağımsız kalmışlar. 1600larda oligarşi cumhuriyeti ele geçirmiş, aristokrasi almış yürümüş. 1800lerde de napolyon işgal etmiş. sonraki dönemde (1850ler) bağımsızlığını koruyamamış ve italyan olmuş - garibaldi sağolsun. ayrıksılığı da bundanmış lucca'nın.



eski bir saray, şimdi güzel sanatlar akademisiymiş. surların üzerinde gezerken lucca'yı yukarıdan ve her taraftan görme olanağı oluyormuş. dediğim gibi, keşke görmeseydik..


ne muhabbet çevirdik bu adam üzerinden. amca o yaşına karşın bisiklet kullanıyor, kıyafetler canti.. demiş miydim italyanların giyim kuşamına ne kadar dikkat ettiğini?



şehir kapısının üstünde bir papa.. unuttum kimdi..



siena'ya gitmek üzere öğle vakti ayrıldık. bi gözümüz arkada. iyi halt ettik. men dakka dukka...

bu gezinin diğer yazıları için:
roma havası
tematik roma I
tematik roma II
vatikan müzelerinde yoruldum ben!
san pietro'nun kubbesine çıktım ben!
cinque terre'ye bi gidin de...
siena - gece
siena - gündüz firenze!
floransa!
fiorentina!
19 mart 2014


1 yorum:

Gamze Esra Ersöz dedi ki...

Yine İtalya'nın güzel bir köşesini gezmişsiniz.Keyifli okudum :)