24 Ocak 2014

bangkok'ta göze çarpanlar

ben işe başladığımda bir söylenti vardı sürekli. kenya'ya gidemedik ama tayland'a kesin gideceğiz diye. bahsedilen ülkeleri duyunca hiç de inanasım gelmemişti doğrusu. ama hayat işte! tayland'a giden ekipte ben de yer aldım! ne mutlu bana!


güneydoğu asya üzerine atlas'tan ve national geographic'te okuduklarımdan fazlası yoktu bende. yani bir şeyler biliyordum da üzerine hiç düşünmemiştim. işte nemli, sıcak, tropik hata yakın, muson yağmurları, budizm, theravada budizmi, görkemli tapınaklar, geniş ve çamurlu nehirler, savaşlar, komünizmler, krallar, filler ve maymunlar, değişik yemekler, hem esmer hem çekik gözlü insanlar, kargacık burgacık bir alfabe, fakirlik vs. bu kadar işte. 


o nedenle gitmeden önce bi tayland okuması yapayım dedim sürekli ama fırsat olmadı. daha doğrusu iştahım kalmadı pek. gittiğimiz sezon turizm için ölü sezondu çünkü muson yağmurları dönemiydi. yağmur ihtimali %92 olan bir ayda hiç hayal bile edemediğiniz bir yere gidiyorsunuz ve yine iş için.. iç karartıcıydı ama yine de heyecanlıydı..

24 ağustos'ta vardık bangkok'a. haliyle gitmeden bir sürü blog okumuştum. ne yenir? ne içilir? neresi gezilir? nereye nasıl gidilir ve nerede kalınır? bu sorular için. hep uçaktan iner inmez müthiş bir sıcağın ve kokunun suratınıza çarpacağını yazmıştı bloggerlar. sonuna kadar haklılarmış. nem! hem de muson mevsiminde. ve yosun gibi bir koku. 


otele yerleştikten sonra fırladık dışarı. ilk gözüme çarpan her yerde kralın fotoğraflarının olması oldu. tamam bunu da okumuştum ama en fazla k.atatürk ikonografisi kadardır diye düşünmüştüm. değilmiş. adı kral ix. rama. yani ภูมิพลอดุลยเด, yani bumibol adulyade. 19 yaşından beri, 1946'dan beri kralmış! tayland tarihindeki en uzun tahtta kalan kral. ve şu an dünyadaki en uzun süredir iktidarda olan adam bu kralmış.. sarı kralın rengi, mavi de kraliçenin. tüm ülke bu renklerle birlikte. asla ve asla haklarında kötü konuşmamak gerekiyormuş ülkede: (1) yasak; (2) halkı çok severmiş bunları.. --buraya bir yıldız koyayım *

tayland thai dilinde  ราชอาณาจักรไทย, şöyle okunuyormuş: raçaanaçaktağy ..
bangkok da  กรุงเทพมหานคร, şöyle okunuyormuş: krungtebtahamahoğn. melekler şehri demekmiş. ama bu kısa formu. kentin asıl ismi şu:  กรุงเทพมหานคร อมรรัตนโกสินทร์ มหินทรายุธยา มหาดิลกภพ นพรัตนราชธานีบูรีรมย์ อุดมราชนิเวศน์มหาสถาน อมรพิมานอวตารสถิต สักกะทัตติยวิษณุกรรมประสิทธิ์  . afyonkarahisar'a uzun diyorduk di mi? bu şu demekmiş: melekler şehri, ölümsüzlerin büyük şehri, dokuz cevherin olağanüstü kenti, kralın mekanı, kraliyet saraylarının yeri, tanrıların vücut buldukları şehir, indra'nın emriyle visvakarmanın kurduğu şehir.


bangkok'ta gözüme çarpan değil gözüme giren şey ise trafik! caddelerde bayram şekeri rengindeki taksiler, lanet olasıca tuktuklar, hangi devirden kaldığı artık unutulan fakir taşıyan otobüsler, 'melih görmesin, yoksa kesin ankara'ya da yapacağım diye tutturur' diye ister istemez düşündüren skytrain, 10 dakikayı bulan kırmızı ışıklar, kontrolsüz motosikletler, rush-hour cehennemi ve sağdan akan trafik.


daha sonra yazmayayım buraya yazayım. biz dersimizi aldık. biz ettik, siz etmeyin:

1. taksilere asla güvenmeyin. mutlaka taksimetre açtırın. açmazlarsa inin, zor da olsa bulursun açan. sarı-yeşiller doğrudan kraliyet taksileri. daha denetlenir taksilermiş güya.

2. ulaşım ucuz. ama yine de kazıklanmak hoş değil. yağmur başladığı an taksimetre açan taksi yok. öyle bi yağmur ki bu, yeter ki ankara'daki taksiler kadar yazsın ama beni alsın diye dua ediyorsunuz. nazlanmayın boş yere. ve kuru kalın. ıslaksınız diye de almayabiliyorlar.


3. tuktuklar her daim mevcut. thai'lar genelde çok kullanmıyorlar (tay'lar demiyeceğim). kullansalar da sizin verdiğinizin 20'de birini anca veriyorlardır. tam turist tuzağı. en başta bi kesin 500 baht diyorlar ama sonra pazarlıkla 100'e kadar düşüyorlar. ve o an bile aslında kol kadar girmiş oluyor size. tayland'ın kuralı bu: ne zaman kazıklanacağım diye düşünseniz zaten deli dehşet kazıklanmışsınız. takmayın. ülke ucuz. 100 baht 6-7 lira. ama kazıklanmak koyuyor yine de. ama eliniz mahkum.

burada çok tuktuk fotosu yok. kendi halinizde yürüseniz dahi çok rahatsız ediciler. bir de fotoğraf çekmeye kalktığımı görseler hiç kurtulamazdım herhalde. sevimli ama gürültülü şeyler işte. ben çocukken buna benzer şeyler aydın'da da vardı. ismi çekçek ya da tripoddu..

4. tuktuklar her yere gidiyor ve ara sokakları vs. kullandıkları için çok da hızlılar. sesleri feci. isterseniz kent turu bile yaptırıyorlar komik fiyatlara. ama çoğu komisyoncu. çeşit çeşit genelevlere uğramadan pek otele dönemedik mesela. turist bir erkekseniz bütün tuktukçular için potansiyel genelev müşterisisiniz.


bu skytrain denilen şey bence şehir için tam bir facia. tam melihlik deyişim ondan. bütün caddeyi ve şehri boğmuş. beton! nefes alamıyor gibi hissediyorsunuz aşağıda. o hengamenin üstünde bir de beton bloklar..

5. toplu taşıma turist için imkansız. taksicilerde ve tuktukçularda gram ingilizce yokken sokaktakileri bir düşünün. bir tane adam akıllı şehir haritası bulamamışken, bir de alfabeyi okuma şansınız yokken toplu taşımayı siz düşünün. ucuzmuş. biz hiç binmedik. anlamadığımız ve anlatamadığımız için..


6. otobüsler çok ucuzmuş. 5 baht gibi bir şey. ama yiyorsa binin. nereye gittiğini bilme şansınız yok..


7. ha bir de kanal sistemi üzerinde bir tekne ağı var. anlamak güç ama imkansız değil. ve yine çok ucuz. sonra bahsedeceğim bu kanal sisteminden..

yani kimseyle doğrudan iletişim kuramayacağınız aklınızda olsun. bu büyük handikap. bir sırt çantalı olmak daha avantajlı olurdu burada. ama üstünüz başınız düzgünse ve yanınızdakiler sizin alacağınız riskleri almaya hazır değilse ve bu gibi maceralar için zamanınız ve enerjiniz yoksa mecbur taksi veya tuktuklarla gideceksiniz. taksiler trafikte çok takılı kalıyor aklınızda olsun. 


ha bir de, trafik sağdan akıyor. unutmayın. kaç kez yanlış yerde taksi bekledik ve kaç kez eziliyorduk. zaten çılgın bir trafik. bir de bizim gibi aptal turistler...


bir başka göze çarpan budist şapel'ler. kesin bir ismi var ama öğrenmedim. internette tarayınca bunlara da tapınak dendiği izlenimine kapıldım. ama o zaman o yapılara ne deniyor? ben şapel diyeceğim işte. neredeyse her yerdeler. köşebaşında, bina girişlerinde, evlerin bahçelerinde, araçların içlerinde vs. ben,im gibi ilk kez ibrahimi dinler dışında bir şeyler görenler için bariz şok edici. doğu dinleri hakkında az çok bir şeyler bildiğiniz biliyorsanız dahi, unutun hemen.. hiç kimse anlatmadı ne nedir diye, ben de uyduruyorum işte. şu yukarıdaki budist şapeli. 


budist mevlüthanları ve semazenler. para veriyorsunuz. tarife duvarda asılı. hangi ilahi, kaç dakika ne kadara? mindere geçip dua ediyorsunuz. arkada amcalar ilginç enstrümanlar çalıyorlar ve arkanızda oturan kadınlar da ortaya geçip bir dans yapıyorlar (çok ayıp, ama bilmiyorum. bilmeyen birisi semaha, namaza 'dans' dese ne olurdu? ya da soruyu daha demokratik bir şekilde soralım: inanmayan birisi ortadaki fiziki hareketlere dans dese ne olur?)


bu küçük sunaklara ellerinde ne varsa sunuyorlar sanki. kola, su, hamburger. tabi civarda kesin çiçek satanlar var. bu çiçekler her yerde var tayland'da. nasıl kültürel bir değeri var bilmiyorum. sunaklarda bolca figür var, filler, maymunlar, insan-hayvan karışımları, yılanlar, ejderler. incelemek ilginç. ama sadece sunkalr değil tüm sokaklar böyle. neredeyse hiç alışkın olduğumuz tarz insan heykelleri, tasvirleri yok..


mesela intercontinental otelin önü..


bir kamu binasıydı sanırım..


sunakların içindekiler de çeşit çeşit. kimi sanırım tanrılar ve tanrıçalar, kimileri de buda. buda bir tanrı mıdır budizm'de? ya da bunlar tanrı mıdır? yoksa hristiyanların isa'sı, şiilerin imamları gibi midir acaba? gerçi şiaya göre imamlar ulu olsa da hristiyanların isa'sı gibi tanrısal değildir. sanırım bu moddan çıkmak gerekecek. farklı. çok farklı bir inanç bu.



biz hep merkezinde dolaşıp duruyorduk burada. modern olma iddiasındaki her kent gibi bangkok. ortasında çeşit çeşit alışveriş merkezleri, camı bol gökdelenler, garip peyzajlar ve geniş caddeler. elbetteki çok ama çok çelişik bir ülke. inanılmaz fakirler ile birlikte lüks arabalarıyla dolaşan tipler bir arada. ve hepsi krallarını ve kraliçelerini çok seviyorlar. eee kral buda naibi. tanrısal. fakirsen önceki yaşamını erdemli yaşamadığın içindir, katlan. şimdi fakirsen ama onurlu, sabırlı, kanaatkar ve dengeli bir yaşam sürersen sen de bir sonraki yaşamında şanslı ve zengin olacaksın. ama asıl amaç elbet nirvana. fakirler de 'zenginler pisliğe daha yakınlar, bizim şansımız daha çok nirvana için' desinler; ya sussunlar, ya budist keşiş, monk falan olsunlar. dinin fonksiyonu her yerde mi aynı olur be kardeşim?


klişe ama diyeceğim işte. kapitalizm her yeri işgal etmiş! her yer birbirine benzemiş! doğusu, batısı, uzakdoğusu kalmayacak yakında. işte o budist sunaklardan biri daha..



haa elbetteki teller! her yerde tel var. o kadar zengin görünse de kent merkezi (downtown of bangkok) belli ki altyapı yok. ülke böyle sanırım..

kokunun nedeni sokak satıcıları olabilir mi diye düşünmedik değil. her yer sokak satıcısı. rivayet odur ki taylandlıların evlerinde mutfak bulunmaz. herkes dışarıdan yer. tabi bu yemek arabalarından, tezgahlardan. restaurantlar pahalı ve denediğim için söylüyorum gereksiz. çeşit çeşit yemekler var. ve lezzetli ve çok ucuz! ama sanırım kullandıkları yağlardan, çok ağır kokuyor. dayanılacak gibi değil. soya yağı veya palmiye yağı muhtemelen. koca tencerelerde kızgın yağda balık, tavuk, ördek, böcek vs. kızartıyorlar. kokusuna dayanamadık ki tadına bakalım. doğrusu, yanına bile yaklaşamadık. çok ağır koku. ama ızgaraları harika.. ha bir de meyveleri..


biz sokaklarda nereye gittiğimize dair en küçük bir fikrimiz olmadan koşarcasına dolaşırken bir thai abi yanaştı yanımıza. ingilizcesi var. nereye gittiğimiz sordu. buralarda tayland'ı bulamazsınız. ben olsam eski bangkok'u gezerdim dedi. sonta muay thai (thai boksu) izlerdim sonra da masaj yaptırırdım dedi. harika fikir! dedik de nerede, nasıl yapılır bunlar? dedik. o da tamam ben yardımcı olayım dedi. bir tuktuk çevirdi yakından, konuştular. tuktuk önce bizi bir muay thai salonuna götürecekti, sonra bangkok kanallarında gezmek için tekne kiralayacaktık, sonra tur bitince de bizi bangkok'un ne iyilerinden bir thai masaj salonuna götürecekti. bizim için tuktukla pazarlık yaptı 500 bahta anlaştık. sonra biz çok teşekkür ettik. o da zevkti dedi gitti..


ilk kez tuktuka bindik gidiyoruz. eğlenceli de. thai boksu salonuna gittik. akşam 18 de başlayan dövüşler varmış. kişi başı 1500 baht (90 tl) dediler bilete. aman daha yeni geldik, bugün değil sonra dedik, arkamıza bakmadan kaçtık oradan.


 amanin bu neymiş böyle derken yarım saat sonra kanalın kıyısına geldik. tekne kiralayacağız. adamlar dedi ki size özel tekne çıkartacağız çünkü grup tekneleri gitti. eeee ne kadar? kişibaşı 1000 baht (yazıyla: bin baht). ulen pahalı geliyor, ama 3 saat tekne turuna da değer sanki.. tamam diyoruz ve tekneye biniyoruz.. tur fotoları başka konuda..


turdan dönünce bizim tuktukçunun orada oluşuna şaşırıyoruz aslında çünkü adamın beklemesi mantıksız. parasını vermedik tamam da arada başka bir yerde inip kaçabilirdik de. adam beklemiş. sonra bizi masaj salonuna götürdü. parasını aldı gitti. 

sonradan anladık ki bir turist simsarına denk gelmişiz. sokaktan turist çevirip anlaştıkları yerlere gönderiyorlar ve oralardan pay alıyorlar. bildiğiniz düdüklendik. neymiş? her ingilizce bilen thai vatandaşa güvenme. ingilizce bilmesi kıllandırmalı seni... tourist trap!


bangkok'ta dolaşmak vıcık vıcık bir saunada dolaşmak gibi. ama arada karşılaştığınız şeyler o kadar garip ki katlanılır kılıyor orada geçen o zamanı. birden arada budist tapınaklar çıkıyor ve bocalıyorsunuz..

özeti: sizi turist olduğunuz için sürekli kazıklamaya çalışmaları hiç hoş değil. can sıkıcı. ve bundan kaçma şansınız hiç yok. boyunuz, ten renginiz vs. dolayısıyla. ama bu o kadar yoğun ve sürekli ki alışamıyorsunuz bu duruma. aslında çok kazıklanmıyorsunuz tlye vurunca ama yine de salak yerine konulduğunuzu bilmek koyuyor işte. hele akşam oturup parları sayınca ortalama bir abd gününden fazla para harcadığınız görünce sinirlenmemek elde değil..

24 ağustos 2013

Hiç yorum yok: