28 Ocak 2014

bangkok kanalları & wat arun


bir turist simsarının kurbanı olmak ancak bu kadar işe yarardı. bangkok gezi rehberlerinde ilk sıralarda mutlaka bir floating market olurdu. köylülerin nehir üzerindeki kanolardan sizlere çeşit çeşit ama çok leziz meyve ve sebzeyi çok ucuza sattıkları pazara floating market deniyor. işte şöyle bir şey:


elbette benim de bunu görmek gibi bir planım vardı. bu pazarların bangkok'taki nehir veya kanallar üzerinde kurulduğunu sanıyordum ama yanılmışım. bu pazarlar kırsal bölgelerde kurulurmuş asıl. kentin içindekiler bu kadar fotografik malzeme vermiyor. ilginç olan ise şehrin içinden kanallar vasıtasıyla o pazarlara ulaşılabilmesi. muson ikliminde olunca sudan bol bir şey yok elbet. bizim simsar da bizi kanal gezisine yönlendirince en azından bangkok'a özgü bir şeylerden mahrum kalmamış olduk. işte burada o kanal gezimizden baya bir şey var. tabi ki bir de wat arun. gezi rehberlerinde mutlaka gezilmesi gereken yerlerin 1 numarası. ben gezemedim maalesef. şimdi şu linke tıklayın bakayım:

24 Ocak 2014

bangkok'ta göze çarpanlar

ben işe başladığımda bir söylenti vardı sürekli. kenya'ya gidemedik ama tayland'a kesin gideceğiz diye. bahsedilen ülkeleri duyunca hiç de inanasım gelmemişti doğrusu. ama hayat işte! tayland'a giden ekipte ben de yer aldım! ne mutlu bana!


güneydoğu asya üzerine atlas'tan ve national geographic'te okuduklarımdan fazlası yoktu bende. yani bir şeyler biliyordum da üzerine hiç düşünmemiştim. işte nemli, sıcak, tropik hata yakın, muson yağmurları, budizm, theravada budizmi, görkemli tapınaklar, geniş ve çamurlu nehirler, savaşlar, komünizmler, krallar, filler ve maymunlar, değişik yemekler, hem esmer hem çekik gözlü insanlar, kargacık burgacık bir alfabe, fakirlik vs. bu kadar işte. 

9 Ocak 2014

2013 kitapları III


nietzsche - gilles deleuze
deleuze'un anlatım tarzını seviyorum ben. spinoza üzerine 11 dersi de çok kolay okunur ve anlaşılır bir kitaptır. üstelik keyiflidir de! tekrar nietzsche okuyacağım dediğimde aklıma yeniden bu kitap geldi. tek solukta okudum yine. eğer nedir bu adam, ne der bu adam diyorsanız adres bu kitaptır! çeviri ve terminoloji açısından da bu kitap yine referans sayılır, haberiniz olsun! deleuze'un nietzsche üzerine ne dediği çok kesin değildir bu kitapta. onun için deleuze'un diğer kitaplarına bakmak gerekir. ben niyetlendiydim ama sağolsun idefix yepyeni baskı bir kitabı bulamadı.. 

nietzschelerin şöleni - jacques derrida
derrida'nın bir kaç makalesi dışında bir kitabını okumamıştım hiç. üzerine denilenleri bilirim de kendisinin ne dediğini pek bilmem. bu kitabın o nefis önsözü olmasaydı derrida'nın nietzsche'yi nasıl okuduğunu sittin sene anlayamazdım herhalde. ama yine de kitap boyunca kimi okuduğu ayırt edemedim: nietzsche'ye mi okuyorum derrida'yı mı? ikisinden birine iyi derecede hakim olsaydım efsanevi bir okuma olacaktı. şimdi sadece kitabın yankıları var aklımda. ama kim neyi dediydi, hala bilmiyorum. bir kitabı bir 'neden'siz okumanın zorluklarını yaşadım işte.

6 Ocak 2014

2013 kitapları II


usta ile margarita - mihail bulgakov
bu bir klasikmiş. 1. bütün rus klasikleri yüzlerce karakterin yer aldığı ultra gerçekçi romanlar değildir ; 2. sscb'de yasaklanan her kitap sscb bürokrasisi eleştirisidir diyen tüm eleştiri yazılarına ayarım; 3. fantastik roman da denir buna zerre düşünmeden; 4. insanoğlu erdemden o kadar uzaklaştı ki en erdemlimiz şeytan oldu sanki (bkz. 'arkadaşım şeytan').

ne kitapsız ne kedisiz - bilge karasu
"kitap yığdım, hata etmişim; kitap edinmeyi marifet sanmışım. 'aradığım şu kitabı bulmazsam ('yaşayamam der' gibi) işimi yapamam' demenin abartı olduğunu sanıyorum. hiçbir kitap güçlüğü çözmeyecektir. tamam. ama okudum..." bilge karasu gibi bir adam neden okur? insanı ne dürter ki kapanıp bir şeyler yazsın? ne bileyim? ama iyi ki dürten biri var; iyi ki dürtülünce yazan biri var...

3 Ocak 2014

2013 kitapları I


masumlar - burhan sönmez
biri haymana ovasında diğeri cambridge'de geçen iki ayrı hikaye var. tabi ki birbirine girmiş şekilde anlatılıyor. aynı yazarın kitabın haymana bölümlerini uçurması ama cambridge bölümlerinde klişelerle sarmaş dolaş olması şaşırtıcı. öykülemesini sevdiğim ama kurgusundan hiç hazzetmediğim bir kitaptı. ama güzel okunur, dolu dolu bir kitap ne olursa olsun...

kara kefali - gediz akdeniz
korka korka sayfasını açtım. korktuğum başıma geldi. bir türlü geçemedim o sayfaları. atomların görünürdeki dolaşımları düzenli midir, düzensiz mi? kaos'un kendisi düzenlilik midir? ya istanbul? ya roman? veyahut postmodern bir roman(ımsı)da resmedilen istanbul'da gıynaşıp duran atomlar? okuyamadım. anlaşamadık kitapla...

hayatta kalma güncesi - doris lessing
bir kent var. bir şekilde kaynakları tüketilmiş. tüm altyapısı çökmüş, üst yapısı da köhneleşmiş. anarşik bir oluş hali içerisindeki bir kent işte. azıcık şizofrenik bir kadına bir çocuk emanet edilir ve o çocuk büyümeye başlar. kent sürekli evrilir durur: bahçecilik yapan komünal çocuk çeteleri ortaya çıkar, çetecilik yapan eşkiya çocuk komünleri de. bir yerden bir yere, bir durumdan diğer duruma geçer dururlar. anarşizmden çok arkaik bir anarşik durum halinde olur bunlar. bu gerilimle çok güzel oynuyor lessing. kitap doris lessing'in terörist'ini de hatırlattı bana, murathan mungan'ın yüksek topuklar'ını da...