5 Ocak 2012

aslında...

en başta herkese iyi seneler. 2010 kötüydü bizim için. 2011 büyük bir sürpriz ile geldi. bakalım 2012 nolacak. belki mayaların kıyameti kopar, veya suriye'yle olmadı iran'la savaşa gireriz.. kıyamet kopsa daha adil olur sanki. bilemedim bak şimdi....


aslında arada bir değil de baya gidiyormuşuz istanbul'a. yıllık hesabı kapatmak için arşivi şöyle bir kurcalayınca farkına vardım :) iş bahanesiyle, düğün bahanesiyle, yok askerlik yok bilmemne, her fırsatta oradayız sanki. azcık da utandım. iyi ağırlatmışız her seferinde kendimizi :) 



önce 23 ocak 2011. sanırım dennis askerden döndü diye istanbul'daydık...



istanbul'dakiler pek anla(ya)mıyor belki, belki de inan(a)mıyorlar, ama biz istanbul'a çoğu zaman laklak etmeye gidiyoruz. o gariplerim de onca yoldan geldik diye özel bir şeyler yapma gayretiyle kendilerini helak ediyorlar. sağolsunlar :)



mesela çamaltı (doğru mu hatırlıyorum) kahvaltısı gibi...



ama asıl etkinliğimiz istanbul modern'deki hep görmek istediğim body world sergisi oldu...



üniversite yaşamımın ilk senesi olsa gerek (yani '94) atlas okuyorum sürekli. bir reklam gördüm: "dünyanın bilmemkaç ülkesinde yayınlanan focus dergisi artık türkiye'de". ilk sayısını bayiye sorup da getirtmiştim. işteo efsanevi focus dergisinde bu sergiden bahseden bir yazı vardı. taaa o zamandan bilirim ben bu anatomisti ve sergisini. türkiye'ye gelişi benim için mucize kabilindendi. gezdik. çok beğendik. bildiğim bir kaç kadavra yoktu sergide. çünkü bu o kadar büyük bir çalışma ki aynı anda dünyanın 2-3 yerinde birden sergi açabiliyorlar. gördüklerim kafiydi... mutluyum....


istanbul'a geldim de cami fotosu çekmedim demek için...



sonra 10-14 nisan 2011 arasında yine istanbul'daydım. iş için. valla. bir toplantıya gelen yabancı arkadaşlarla birlikte olmak durumundaydım. ilginç bir deneyimdi ilk kez türkiye'ye gelen birileri ile istanbul'u gezmek.


kocaeli körfezi


yalova..


taksimdeki otel odamdan şirinler şirini caanım istanbul


iyi ki sabahında da çekmişim aynı fotoyu.

abdli profesörlerimizle istanbul'un turistik mekanlarını dolaştık...







nihayet. ayasofya'daki iskeleyi kaldırmışlar. gerçi o da senelerdir orada dura dura tarihi bir nitelik kazanmıştı kendi çapında. daha önce ayasofya'ya gidenler bir daha gitsin. şimdi gerçekten çok daha ihtişamlı. fırsatı olup da şimdiye kadar gitmeyenlere ise lafım yok. bildiğiniz gibi yaşamaya devam edin arkadaşlar... eferin...





gezi boyunca haddinden fazla sorumluluk taşıdığım için çok fotoğraf çekmemişim -ki hava yağmurluydu zaten. allahtan gezi için gidilecek mekanlar dipdibeydi. mesela yukarıdaki pargalı ibrahim'in sarayından. türk islam eserleri müzesi olarak faaliyet göstermekte. ilk kez o gün görmek nasip oldu. gezmekse tabi ki değil çünkü bunca yer için tek 1 günümüz vardı. gezdiremedik adam gibi ama şöyle bir ucundan gösterebildik. azıcık...


mesela topkapı'da kimse bir şey anlamadı. haliyle.. hele en başta tüm iyi niyetleriyle ilkokul gezisiyle oraya doluşmuş bin tane veletin "hello"suna cevap vermeye kalkıştılar ki tam komediye dönüştü. öyle ilgiyi lady gaga gördüyse aha ben de ne olayım..









 en çok eğlendikleri (zevk aldıkları manasında) yer mısır çarşısı oldu. en çok eğlendikleri (zaman geçirdikleri manasında, acaba bu eylendikleri mi olacaktı. tdk neredesin?) yer ise kapalı çarşı. sarnıcı sevdiler. ayasofya'ya ve sultanahmet'e  bayıldılar. dikilitaş'a ve uşak halılarına akıl sır erdiremediler. bir de yemek kültürümüze... güzeldi. sağolsunlar, onlar da beni iyi ağırladılar sonra. vefalılarmış çok...

Hiç yorum yok: