17 Ağustos 2011

ulu manitu

(önce not: fotoğrafları düzenleyip buraya koydum. yazmaya üşendim, taslak olarak kaydettim. ben öyle sanıyordum daha doğrusu. yazısız vesairesiz "sehven" yayınlanmış. ooops! pardon!)


konferans-otel arası gidip gelirken bari bir yerlere gidelim kabilinden yola düştük. gitmesi kolaydı da dönmesi pek zordu. malum ulaşım sorunu. otel resepsiyonu taksi çağırıyor, orada sorun yok ama gittiğimiz yerden nasıl döneceğiz onu hiç hesaplamamıştık. azıcık rocky dağlarına tırmanalım, manitou spirngs'i old colarado'yu görelim dedik.





aslında nereye gittiğimizi pek bilmiyorduk. otellerde bulunan zerzevattan gördüğümüz kadarıyla sevimli (biraz da retro) evlerden oluşan bir kasaba. biraz kızılderili, biraz kovboy, biraz da mexico işi.




gittiğimize pişman olmadık en başta. bütün dükkanlar, hadi onları geç, bütün cafeler ve restoranlar kapalı olsa da. akşam 6'da her yer kapanıyormuş. bunu da sineye çektik. ama gördüğümüz onca arabaya rağmen sokaklarda hiç insan olmamasını ne yapacağız? insansız fotoğraf olmaz diye haddini aşan bir iddiam var. ama buralarda insan yok. çok soğuk eyvallah, da bize soğuk, size noluyor?


burası kendi haline bir kasaba. ismi eskiden manitou imiş. buraların meksika olduğu zamanlarda. sonra buranın maden potansiyeli farkedilince anglosakson beyazların ilgisine mazhar olmuş da bir savaşla almışlar buraları latinoların elinden. sonra ismi değişmiş.




şu arkadaki zirve pike's peak. bu kasaba da aslında bir madenci kasabası. zaten bu kolorado eyaletinde ne varsa madenciliğin yüzü suyu hürmetineymiş. şimdiyse abd ordusunun hava kuvvetlerinin merkez üssü olması sayesinde biliniyormuş buralar. istersen o hava üssünü bile gezebiliyorsun turist olarak. ne bileyim hayalet uçakla fotoğraf çektiriyorsun vs. peki şu meşhur district 51 neredeydi?


manitou springs'ten pike's pike ulaşan bir trenyolu var. şimdi turistik amaçlarla kullanılıyormuş. ama saat 6'dan önce pek tabii...


ama ne olursa olsun burayı abd nezninde tanınır kılan sıl şey temiz havası imiş. tüberküloza iyi geldiği düşünüldüğünden bir çeşit kaplıca turizmi sayesinde almış da büyümüş bu bölge.


yukarıda bir panaroma çalışması var. kasabanın merkezi sayılabilir. belki merkez farklı alınabilirdi. ama o an düşünemiyorsunuz işte. dedim ya yalnız değilsiniz. ve bir de aşağıdaki gibi başarısız örnekler de var..


şöyle sağa sola bakındık. sonra üşüdük. taksi aradık bulamadık. otostop çektik, duran olmadı. ne kadar uzak olabilir ki otel dedik yürümeye başladık. 15 km imiş. nasılsa yolda bir şeylere denk geliriz diye. gelemedik. 


buraları aslında bir de ağaçlar yeşilken görmek vardı. gerçi şimdi al bilet git deseler gitmem heralde. 


bir de gezerken yanınıza mutlaka fotoğraf çekerken en azından netlemeyi bilen birini alın. koyun çantaya. o kadar da küçük olsun. beslemesi kolay olur :)



(fotografik not: takımayın her fotonun ayrı telden çaldığına. uğraşasım yok)


manitou springs'ten old colorado'ya doğru yürüdük de yürüdük....





hava kararmaya başladı. biz hala dağdayız. inemedik. acıktık. yanımdaki mızlanmaya başladı. ben de. 





en sonunda old colorado'ya ulaştık da karnımızı doyurabildik. bu arada habire söylüyom da "old colorado" colorado springs'in bir mahallesi gibi bir şey...  tahminimce kentin ilk yerleştiği yer.



bu mcdonalds ve/veya burger king benim için bir travma halini aldı artık. bunu sonra anlatacağım. ama yukarıdan anlayın işte, etrafımızda cennet nimetleri olsa da varsa yoksa bigmac! nasılsa eminiz içinde domuz olmadığından, peki kesimi islami mi? ateş seni çağırıyoooorrrr.  tövbe tövbe...

çıktık yine yürüdük. ama bu kez hoşuma gitti. ful-amerikan bir çok foto çekmişim. dedim ya film seti gibi....




"el colorado" şaşırtıcı değil. colorado eyaletinin "el paso" bölgesindeyiz neticede. ama çok turistik gibi bu ispanyolca isim meselesi çünkü çok az insanla karşılaşsam da burada, latino yoktu pek. ama ben yine de ahkam kesmeyeyim. tarihsel olarak bu bölge ispanyolca konuşanların bölgesi (söylicem işte: ben ispanyolcayı new york'ta daha çok görmüştüm)


işte en çok sevdiğim fotoğraf.. nedenini bilmem...



binbir rica ile bir marketten telefon açtım. taksi çağırdım. düşünün bilmediğiniz bir yerde nasıl telefon açacağınız bile dertken ben tuttum bir de adres tarif ettim elin taksicisine...


ertesi gün bu colorado springs (ve pektabi konferans) meselesi bitti de tekrar düştük yollara...


işte amerikan ekonomisini yıkıma hötüren konutlandırma projelerinden birisi. toki duy bunu!






bunlar hep arabanın içinden çekildi. o nedenle şu açıdan çekebilseydim dediğim çok oldu. ama eldekiyle yetinmeyi bilen bir insanım allahtan. ama şu elimdeki lensleri güncellesem fena da olmayacak galiba. yoksa picassa'ya photoshop'a mahkumiyetimiz bir nihayete ermeyecek sanki.


nihayet denver'dayız. dönüş yolu...

24-25 mart 2011

Hiç yorum yok: