8 Temmuz 2010

elimde kalanlar - 1

uzun bir aradan sonra yine ben! gerçi 20 gün olmuş ama bloglama için uzun bir ara. neden bu kadar geciktim sorusuna verecek yanıtım "fotoğraf çekmiyorum da ondan" değil. fotoğraf çekiyorum yine, arada, sırada. yalnız şöyle bir durum oluştu. google analytics sayesinde siteye kimler neden gelmiş az çok görebiliyorum. son zamanlarda "grup yorum" konseri ile ilgili aramalar sonucu buraya gelmiş ve takip etmeye karar vermiş olan bir çok izleyici var. ve ben buraya ne koyacağımı o yüzden biraz şaşırdım. blogu yapmaya ilk başlarken çektiğimiz fotoğraflar üzerinden bir foto-günlük gibi bir şey olsun istemiştim. yani yediğimiz, içtiğimiz, gittiğimiz, katıldığımız, sinirlendiğimiz, eğlendiğimiz, güldüğümüz şeyleri fotoğraf üzerinden bellekte tutmaktı asıl amacım. ankara'ya mahkum bir çalışan olduğumuz için ve bittabi ankara'da ve ülkede olup bitenlere sadece seyirci kalamayacağımız için blogda bolca eylem ve foto-haber etiketli başlık oldu. bu biraz blogun gidişini kaydırdı. oysa bu blogu kafamda tasarlarken amatör fotoğrafçı olarak "sanatsal fotoğraf", "eylem fotoğrafı", "aile, eş, dost fotoğrafı" ve/veya "gezi fotoğrafları" diye bir ayrım yapmamıştım. yani hem gündem içinde ne hissetiğimiz olacaktı hem de eşin dostun düğünü sünneti, hem gezdiğimiz yerlerden anılar olacaktı hem de kedilerin zıpırlıkları. şimdi o yüzden gerginim. belli google aramalarından dolayı burayı takibe geçmiş kişilere "biz antakya'dayken ..." veya "biz bilmem nerede içerken ...." diye başlayan cümlelerle bizim kendi fotoğraflarımızı mı sunacağım?

maalesef öyle... blogun bir şekilde takip edilmesi hoşuma gitmiyor da değil tabi. gidiyor. ama yaşam da (yaşamım da) devam ediyor. kimseye bir şey vaad etmedim ama kendi kendime olay çıkardım. neyse, dostlar, ben devam ediyorum. günlüğe düşülmesi gereken notlarla...


uzun süredir düzenlediğim ama fırsatını ve bahanesini bulup da buraya koyamadığım fotoğrafları fotoğraf makinesine kavuşmamızın 1. yılı şerefine buraya eklemeye başlıyorum... konu, kişi, mekan ve zaman bütünlüğü yoktur....




denizli  (20-21 şubat 2010)








devekuşlarının boyutları insana oranla görünsün diye...

dilek ve deniz'İn sözleri sonrası ertesi gün çamlık parkında çay içerken....


no al calico moderno : endüstriyel futbola hayır!


kurtuluş parkı - ankara (27 mart 2010)






istanbul (3-4 nisan 2010)









odtü (22 nisan 2010)






odtü (29 mayıs 2010)

odtü'ye ilk geldiğimde tenis kortlarını görünce "ben de bu okulda tenis oynamayı öğrenemezsem mezun olamayayım" demiştim. öğrenmek için zerre çaba harcamadım. okulla muhabbetimin nihayet bu sene bitişinin nedeni bu olsa gerek. 14 sene!

aşağıdaki 3 fotoğraf, fotoğraf sitelerindeki gidiyorum, geliyorum, seni beklerken, beklerken, umut, sen gittin, gelmedin gibi saçma sapan fotoğraf isimlerine atfen çekilmişlerdir.












istanbul: moda-kadıköy (13 haziran 2010)






aytaç'ın karizmatik pozuna katkımdır...

deniz'İn tavlada yenilip bana aldığı sevan nişanyan'ın kelimebaz kitabını imzalamayı reddedişinin belgesidir...

ve tabi ki,....

2 yorum:

nil dedi ki...

gezen bezgin ben de bir foto-günlük düşüyle yola çıkmıştım, ama dilim gözümden fazla çalışınca yolda kaldım :) şimdi her telden her demden şeklinde gelişiyor; ama böylesi daha güzel, daha sahici. beklentilere göre değil de, içinden geldiğince yazıp çizmek... ben izleyici olarak samimiyet arıyorum, bunu bulduysam paylaşılan herşeyden tad alabiliyorum. böyle yani :)

gezenbezgin dedi ki...

çok teşekkürler nil. doğrusu ne yapacağım konusunda az bocalamadım değil ama en sonunda blogu eski rayına oturtuyorum yavaş yavaş.

çok çok sağol desteğin ve tavsiyelerin için :)