iki gündür bangkok'ta deliler gibi yürüyoruz. hele bugünkü tapınaklar gezisinden sonra vücudumda ağrımayan kas yok. artık bir thai masajı hak ettik. aklımda tabii ki yemek de var. o müthiş thai mutfağına dadanmadan hiç gidesim yok. bugün ikinci gün ama şu ana kadar mcdonalds varyetleri dışında bir şey yeme şansımız olmadı. ama bugün sözüm söz. yürüme hattımız wat pho'dan geriye doğru. demokrasi meydanına doğru gideceğiz ve khao san. bir sokak. yolu bangkok'a düşen bitli öğrenci tayfanın mekanı. hosteller, ucuz masaj salonları ve ucuz ama leziz yemekler mahallesi.
(bu biraz darmadağın bir konu oldu. aynı bangkok gibi. bu başlık altında çok ağır gevezelik yaptım haberiniz olsun)
görebildiğimizi görelim diye olabildiğince yürüyoruz. birlikte yol aldığım drkk ile bu gezi meselesinin çok büyük bir bölümünde anlaşamasak da bu konuda mutabıkız. o da yürüme taraftarı ben de. ama o yerel yemeklere asla yanaşmama taraftarıyken ben meraktan deliriyorum..
thaiların renk konusunda kendilerini aştıklarını düşünüyorum artık. her yer herhangi bir bahaneyle rengarenk boyanmış. kenti dolaşırken tam 'eee şimdi ne var ki burada özgün olan, aynı ankara' diye düşünürken birden hoopp diye size nerede olduğunuz hatırlatan bir şeyler mutlaka karşınıza çıkıyor. tabi ki çok dışarıdan bakıyorum. belki de bu oradakilere göre çok boktandır.
aynı şeyi belki ankara'yı gezen salak bir turist de diyordur: 'ulen her yer bizimkiyle aynı derken hoopp bir kavşakta karşıma osmanlı-selçuklu stili bir saat kulesi çıkıyor'. olabilir mi? evet, olabilir. o göz bunun ne kadar çakma ve çirkin bir saat kulesi olduğunu görmez, i.melih'in gülüşünün güzelliğini bilmez, o saat kulelerinin devlet töreniyle açıldığını bir bilse ah! i.melih bugün yeni projelerini açıklamış. en beğendiğim dünya rekoru kıracak kadar çok oyuncağı bir tema parkta toplaması (içinde transformers bile olacakmış) ve türkiye'nin en büyük camisi ve kültür merkezini yapacakmış, ha bir de kutsal bilim müzesi. haber burada..
bu çok önemli bir cadde. az çok anlaşılacağı üzere burası protokol yolu. yolun ortasındaki kral ve kraliçe şeyleri o yüzden. en arkada görünen meydan demokrasi meydanı. tayland'ın eylem alanı. bu yol da kraliyet sarayına ve çeşitli bakanlıklara giden yol. azıcık ara bilgi gireyim buraya..
tayland siyasal gerilimin hiç eksik olmadığı bir ülke. bunu hep uzaktan duyarız ama tabi ki bir şey bilmeyiz. ben oradayken merak edip okudum bir şeyleri. ilk tayland yazımda 'herkes kralı çok sever' lafımın yanına bir yıldız koymuştum hatırlarsanız. işte onu biraz burada anlatayım.
şu yukarıdaki foto 2013 kasım-aralık aylarından. çok yeni yani. gezi olaylarından sonra gitmiştim ben bangkok'a. gelince de ister istemez oralara dair haberlere daa çok kulak kabartmaya başlıyorsunuz. çok siyasi bir insan olduğunuz için değil aslında; görüntülerde 'acaba benim gördüğüm dolaştığım yerler var mı?' diye daha çok. eh haliyle bir de görüp de anlayamadığınız bir şeylere daha çok anlamlandırma şansı veriyor oralardan gelen haberler (duyduğunuz kaynağın nesnelliğini falan geçiyorum şimdilik).
huffingtonpost'tan aldım |
olaylar sarı tişörtlülerin hükümete karşı protestolarıyla başladı. demokrasi meydanını işgal ettiler. polisle çatıştılar ve hükümetin istifasını istediler. gezi direnişine benzer bir çok görüntü verdi göstericiler. ukrayna'yı, tahrir'i selamlamakta hiç düşünmeyen aynı kişiler hiç tereddüt etmeden bangkok'a da selam çaktılar. eylemin kendisi salt bir amaç ya!
dolmabahçe'de polise direnenler..
newagebd.com |
hearldsun.com.au |
bbc.co.uk |
divan otel önündeki barikat...
tencere tava bunlar hep aynı hava eylemcileri dikmen'den meclise inerken...
bloomberg.com |
cihangir tarafında gece eylemleri ve sema eden mevlevi derviş..
meydan bizim, biz temizleriz ya da ödp'nin ilk sultanahmet'teki süpürge eylemleri dönemi...
nydailynews |
allahını seven barikata gelsin...
trust.org |
blacklistednews.com |
efendim kısaca olay şu. iki ana grup var çeşitli partiler altında örgütlenmiş. sarı tişörtlüler ve kırmızı tişörtlüler (bence bunlara kızıl tişörtlüler demek daha uygun düşüyor). sarı tişörtlüler kentli, orta gelir düzeyli, eğitimli sınıftan gelenler; kızıl tişörtlüler ise kırsal bölgelerden gelen köylüler, eğitimsizler ve kent yoksulları. böyle deyince ortada büyük bir sınıf mücadelesi var gibi görünse de bu bir yanılgı çünkü her iki parti de kraliyet ailesinden ve aristokrat kesimden destek buluyor. kırmızı tişörtlüler iktidardayken bir askeri darbe gerçekleşiyor ve liderleri ülkeden sürülüyor. darbeciler sarı tişörtlüler. 2010 yılında kızıl tişörtlüler bangkok'u işgal ediyorlar. alışveriş bölgelerinin yoğun oluğu kent merkezini.
wikipedia'dan aldım |
kaldığım yerden devam: 2010'daki protestolar sırasında askerler 80'den fazla kızıl tişörtlüyü öldürüyorlar. 2 ay işgal altında kalan bölge tanklarla boşaltılıyor ama kızılların istedikleri şey oluyor: seçim! o zamandan bu yana hep seçim. çünkü her seçimi kızıllar alıyorlar. köylü nüfus çok çok fazla kentli nüfustan. 'meseleniz varsa sandığa gelin' diyenler hep kızıllar. sarı tişörtlüler de diyor ki 'ama oy verenler çok cahil, böyle demokrasi olmaz ki, demokrasi demokrasiyi tahrip için kullanılmaz'. ne değişik di mi?
polis ve ordu bu iki eylem dizisinde farklı davrandı. kızıl tişörtlüler sokaktayken protestocuların karşısında asker vardı. sniperlarla öldürdüler insanları. sarı tişörtlüler protesto ederlerken karşılarında polis vardı. yine ölen oldu ama en sonunda silahlarını, kasklarını bırakıp halkın (sarıların) hükümet binalarını işgal etmelerine izin verdiler. (şu video'yu izleyebilirsiniz 2010 olayları için: buraya tıklayın). sanki kral sarıları daha çok seviyor. ne de olsa sarı kraliyet rengi, hatta kralın rengi. fotolarda görünen sarı bayraklar da kraliyet bayrakları. 2013'deki olayların nedeni de şu: kızıl hükümet eski liderlerini sürgünden geri getirmeye çalışıyor. sarı tişörtlüler de o liderin yolsuzluklardan aklanmadığını iddia ediyorlar.
neyse. amma dağıttım. bildiğim şu. sokakta bizimkiler ölür, yukarıda yine onlar yer.. ha bir de ara not: her direnişi bi sahiplenmeyin, akıllı olun...
gezi direnişi formatından çıkıp gezi formatına dönüyorum..
khao san'ın girişi. gideceğimiz yeri internetten bulmuştuk ve anladığımız kadarıyla sırt çantalı gezgin tayfa bu bölgede takılıyordu. ee haliyle onların olduğu yerde de bob marley, raggae ve marijuana alacaktı. ne olsun? britney spears veya justin biebers mi?
tayland'da uyuşturucu yasak. buna marijuana da dahil. ama ben bu sokaklarda dolaşırken bolca kokusunu duydum. gezgin milletini kimse durduramaz.
hiçbir özelliği olmayan bir cadde. her taraf ıvır zıvır satan dükkan dolu. bir de bolca yiyecek.. ucuzcular sokağı. kendime 2 tane tayland tişörtü aldım. sonra köylü bir kadından da hediyelik şallar. kazıklandığımı düşünüyordum ama köylü kadını çok sevmiştim. dönünce ilkay şalları ve fiyatlarını görünce keşke 10 tane alsaymışsın dedi.. yani o kaliteye o fiyat çok iyiymiş. ben bilmem ilkay bilir.
burada gecelik 10 dolara bile kalacak yer bulmak mümkünmüş. haliyle her taraf hippie ve öğrenci dolu. işporta da ona göre şekillenmiş. mesela buradaki sahtecilerden istediğiniz afili bir üniversitenin orijinalini aratmayacak olan kimliğini kendi adınıza yaptırabilirsiniz. fotoğrafınızı çekiyorlar ve yarım saat sonra elinizde mükemmel bir kimlik kartı oluyor. ben kendime uc berkeley yaptırmaya karar vermiştim ama unuttum! daha ilginci, isterseniz sizin için diploma da yapıyorlar.
masaj yaptıracak güzel bir yer arıyoruz. ayaklarımız zonkluyor. sokaklar masaj salonu dolu. hiç de tahmin edilen gibi değil. yani masaj sonu happy end ile biten bir seks eylemi değil. yukarıdaki gibi bir yere gidiyorsunuz, uzanıyorsunuz, o sırada kim boştaysa gelip ayağınızı mıncıklamaya başlıyor.
tabi ki bu ayak masajı için geçerli. bangkok'ta turlayacaksanız asıl ihtiyaç duyacağınız şey de bu. ilk gece gördüğümüz masaj salonu neden pahalıymış anladım demiştim ya, hemen açıklayayım. belli ki herkes thai masaj denilince bilimum erotik sitedeki 'body massage', 'soap massage' (vücut masajı veya köpük masajı) gibi 'masaj'ları anlıyor. yani soyunacaksınız. masör güzel kadın da soyunacak, kendisini ve sizi yağlayacak, sonra kendi vücudunu kullanarak size masaj yapacak. ve tabi ki happy end'le bitecek. öyle değilmiş işte. thai masajı yapmak uzun eğitim gerektiren bir beceri. ve masörler saygın kişiler. erkek de olabilir, kadın da. değişik masaj çeşitleri var ama hiç biri happy end ile bitmez. bu fizik tedavi hastanesine gidip oradakilerden sizi mutlu etmelerini istemekle aynı şey. o masaj salonu pahalıymış çünkü kapalı bir mekanda temiz olduğu belli bir yerde hizmet veriyordu ve en önemlisi masörler batı standartlarına göre güzel genç kızlardı. kilolu değillerdi mesela. batıdan gelip batılı görünümlü kızdan masaj istemek, oralara gidip hala mcdonalds hamburgeri yemekten daha kötü bir şey! neticede birinde mideniz almıyordur belki, ama diğeri ne? evinizde bırakıp gelin estetik anlayışınızı adi batılılar!
biz ayak masajının yanısıra thai masaj da istiyorduk. güzel bir mekan bulduk. eski bir thai evi. yarım saat ayak, bir saat thai masaj istedik. bize bir sözleşme verdiler. masajı kendimizin istediğimizi, nasıl masaj istediğimizi (yumuşak, orta, sert?), bir sağlık sorunumuz olup olmadığını, bir alerjimiz olup olmadığını sorguladılar. imzaladık. orta seçtim, neme gerek?
sonra iki kilolu kadın masör geldi. bize bilmediğimiz bir çay verdiler. biz daha çay içerken bizi bir yere götürdüler. musluğun başına. taburelere oturduk. biz çay içerken ayaklarımızı yıkadılar. o an çığlık atabilirdim. en başta gıdıklandım. bir yandan da çok kötü hissediyorum çünkü birisi ayağımı yıkıyor. bizim buraların kültüründe ayakla ilgili şeyler kötüdür. birine teslim olmanın göstergesi onun ayağını öpmektir, biri o kadar değersizdir ki ayağının kiri olmaz, biri o kadar hürmet gösterir ki öbürünün ayağını yıkar, ayaklar baş olamaz mesela, birine yalvarmak onun ayağının altını öpmektir vs. kötü, pis bir organımı hiç tanımadığım bir kadın sabunluyor da sabunluyor. gel de kötü hissetme! çay bitince yukarı kata çıkardılar. karanlık. mumla aydınlatılmış. ortalık buğulu. her taraf ahşap. yan yana yataklar var ve her yatak diğerinden perdeyle ayrılmış. bir yatağın üstüne çıkarttılar, soyunmamı ve onların verdikleri elbiseyi giymemi istedi. yumuşacık bir kıyafet. ha var ha yok. sonra ayak masajı başlıyorlar... harika!! saatlerce mıncıklasın istiyorum. yağlıyor, bilmediğim aletler kullanıyor, parmak aralarıma iğneler batırıyor. ve bir efsane doğrulanıyor. ayak tabanında her şeyin bir bölgesi varmış. kadın thaica konuşarak o bölgeye bastırıyor. tepkim komik gelmiş olacak ki kahkaha atıyor o koskoca kadın. komik tabi, komik olmaz mı hiç! sonra thai masajına geçiyorlar. işte bu daha da harika. yatağın etrafındaki perdeleri tutsun diye olduğunu düşündüğüm cibinlik çerçevesinin başka amacı da varmış. oralardan tutunuyor masaj yaparken. işte kilolu olması ondan makbulmüş. vücuttaki bütün kulunçlar açılıncaya kadar uğraşıyorlar. irmik helvası kıvamına gelince sizi yataktan kaldırıyorlar. kaynar suyun içinden aldıkları bir havluyu omuzlarınıza bırakıyorlar. çok ama çok sıcak. ama nedense çok güzel. bu haşlanmadan sonra kafa masajına geçiyorlar özel bir yağla. anlamadığım şu: sıradan thai masajında bile bu kadar yağ kullanılıyorsa yağ masajında ne kadar kullanıyorlar acaba? hiç fırsatım olmadı ne yazık ki::: 1,5 saat içinde uyuyayazdım, mayıştım, asla o saatler bitmesin istedim. çok mutlu oldum. kocaman bir bahşiş verdim. buralarda olsa 2-3 günde bir yaptırırdın. o kadar hoş bir şey...
oradan çıktık. feci açız. paralel sokağa geçtik yemek için. rambuttri sokağı. alışkanlıkla oturup güzel yemek yenecek bir yer arıyorum. drkk yine hamburgerci peşinde. çok bozuğum çünkü sürekli yanı şeyi yaşıyoruz bu yemek mevzusunda. onu bırakıp sokağa çıkıyorum ve fark ediyorum ki burada restaurant, lokanta falan yok. herkes sokaktan yiyor. işte beklediğim fırsat! iyi de ne yiyeceğim ben?
böyle küçücük tezgahlardan fastfoodvari bir şey de yiyebilirim. bu adam kurutulmuş kalamar satıyor. onu önündeki bir sistemden geçirip eziyor ve öyle satıyor. pişirmek yok.
ama çoğu yiyecek böyle. çeşit çeşit ve bilmediğim yiyecek.. fiyatlara dikkat. 2-3 çeşit yemek size en fazla 7-8 liraya patlıyor. ama garanti veririm 2 tabak hayli hayli yeter. üzerine bir de chang ya da singha bira! offf.
ben ne yiyeceğimi bilemedim. kime güveneyim ki? satıcılarla ortak dilimiz yok. thaiları takip edip en çok yenilenden istesem, olmaz, damak tatları farklı. pilava şekerli bir sos dökebiliyorlar veya çok acı sos kullanabiliyorlar. eee batılı turistleri takip etsem, elin amerikalısına ingilizine çatmak var, ne anlarlar yemekten? ben de italyanca konuşan ama oraları ve yemekleri çok iyi biliyormuş gibi görünen bir çiftin peşine takıldım. onlar ne isterse onlardan aldım. diyetteymiş pezevenkler! hep salata yedim :)
ben o kadar açtım ki fotoğraf falan görmemiş gözüm. yemekler şöyleydi, demek için oradan buradan bir kaç şey paylaşayım burada. şu blogu okuyun: johorkaki .. fotolar hep oradan..
kaldığım zaman içinde sokaktan az çok yedim. hiç de pişman değilim. yemekler güzel. tamam thai mutfağının şöhretli olmasına yetecek kadar güzel. ama soslar daha iyi..
sıradan bir bangkok sokğaı görüntüsü. özellikle akşam saatlerinde tüm sokaklar tezgahlarla doluyor ve çeşit çeşit yemek servis ediliyor. ancak günün her saati de bir yerlerde tezgah var. şehrin göbeğinde, en sosyetik yerde dahi tezgahlar vardı ve iyi giyimli zenginler de oradan yiyordu.
helal yemek diye bir hassasiyetiniz varsa bu yemeklerin çoğu size göre değil. domuz sevilen ve kullanılan bir et çeşidi. beyaz et deseniz bildiğimiz usülden çok farklı yapılıyor (bkz. üstteki foto) bütün olarak haşlanıyor çoğu kez. yani helal değil. kuzu, dana da var ama kesimi islami midir bilmem. allah için kesilmedikleri kesin. yağları tuzları ne kadar 'halal food' onu da bilmiyorum.
ama denizden çıkan şeyler helaldir. belki mekruhtur ama yasak da değildir... kime göre? benim bildiğime göre kuran üç şeyi haram kılar ve bunlara insanların ekleme yapmasını çok net şekilde yasaklar: allah'tan başkası adına öldürülmüş hayvanlar, leş ve domuz, diğerleri helaldir. peki bangkok sokağında domuz yağı vardır diye sokakta yemeyip mcdonalds'tan yemek nedir? içindeki köftede kullanılan et, allah adına kesilmiş bir hayvandan mı gelme yoksa brezilya'daki dev entegre et fabrikalarında bayıltılarak (kan dökülmeden) öldürülen hayvanlardan mı gelme? her şey tutarsız. o helal mi peki?
ismini cismini bilmediğim bir balığın içine ördek eti, kuşkonmaz ve tanımadığım bir çok et konarak yapılan dürüm. mangalda pek güzel..
http://www.notquitenigella.com/2013/09/22/street-food-of-bangkok/ |
sulu yemek yemek de mümkün ama çok riskli. çok acı olabiliyor. bir kez denedim de.. içindeki kırmızı et büyük ihtimal domuz etidir. lakin benim gördüklerimle bu fotolar bire bir eşleşmiyor da olabilir. belki bu dana etidir. ya da bilmediğimiz bir kuş eti.
şu faideli bir video:
bu videoda görülen ikisini yemişim ben. ilk yemek: san tom thai (tatlı-ekşi garip ama güzel salata) ve 4. yemek: yam ruan mit talay. en çok bu deniz ürünlü noodle'ı yemişim. soslar çeşit çeşit. bu adamın websitesini iyi takip edin. yoksa acıdan ölürsünüz. basuru olanlar dikkat! ha bir de bol bol soyalı çorba için, ama içinde ne var sormayın. damağınız bayram etsin...
beğenmediyseniz şu meşhur alternatifler de var:
http://jltraveling.wordpress.com/2012/08/28/2065/ |
artık bir yerde oturup soluklanma zamanı..
hiç bir fikrim yok. bu kızlar poz veriyordu, bir sürü insan da fotoğraflarını çekiyorlardı. ben de çektim :) ileride celebrity olurlarsa aha bana da poz vermişlerdi derim diye..
biz otururken etrafta sürekli köylü kadınlar var. kimi incik boncuk satmaya çalışıyor, kimi kumaş, şal, aşpka, kimi de kurbağa sesi çıkartan ahşap oyuncaklar. çok güzellerdi o oyuncaklar, neden almadıysam.. kimi kadınlar da ayak masajı yapıyorlar. bardasınız, hemen bir tabure çekip masaj yapıyorlar, siz de bira içip müzik dinliyorsunuz. hizmette sınır yok..
yukarıdaki fotoda ayakta duran kızla feci takıştık biz. nedeni şu:
bira istedik. üstteki gibi bir büyük bir küçük getirdi. yok yanlış anladınız ben bir tane istiyorum diyorum. kız da inatla bir şeyler diyor. sonra anladım ki promosyon efendim bu. buy 1 big beer, get 1 little beer free. 1 büyük al küçüğü bizden promosyonu. iyi de niye aynı anda getiriyorsun o zaman? diyorum, her seferinde gidip gelemem diyor. töbe töbe. haliyle o sıcağa soğuk bira mı dayanır? ılık ılık bira içtik beleş diye.
tam bir karmaşa hali sürüyor o bölgede. şahidiz bangkok sokakları gece daha eğlenceli.. ama çok karışık:
bangkok gece yaşamının bir de şu yüzü var tabi. pattaya'ya gitmeyecek olanlar bangkok'ta soi cowboy'a gidiyorlarmış. amerikan hava kuvvetlerinden emekli bir siyahi asker buraya yerleşip buradaki ilk barı açmış. başında da sürekli bir kovboy şapkası varmış. sonra orada ardı ardına barlar açılmış ve bölge bangkok'un red-light districti (genelev bölgesi) olmuş.
öyle işte. çookk uzun ama çook değişik bir gün..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder