2 Nisan 2014

dusit şeyleri


bangkok'tan ülkeye dönmeden önce geçirebileceğimiz biraz daha zamanımız varmış demek ki. dusit kraliyet sarayına gidelim bari dedik. yanımdaki drkk yeterince buda gördüğünü söyleyerek budist tapınak gezilerimin kaderini belirledi. gerçekte benim görüdüğüm buda sayısının 20'de birine bile erişmemiştir (bkz. wat pho). tamam dedik düştük yola..





bu kez baya kuzeyine gidiyoruz bangkok'un. dusit gittiğimiz semtin adı. otelde en sonunda bulabildiğimiz turist rehberine göre burada ilginç köşkler, saraylar ha bir de hayvanat bahçesi varmış. buradaki saray diplomatik amaçlarla kullanılırmış falan filan. yukarıda fotoğrafta altın varaklı çerçeve içerisinde görülen fotoğraf malezya bişeysine aitmiş. bangkok ziyaretindelermiş. ondan bolca malezya bayrağı varmış bu civarda.

bangkok.travel'dan alınmıştır
 ilk durağımız vinanmek köşküydü. gerçekten ilginç bir yapıydı. ama giriş paralıydı diye girmedik. seyahat arkadaşımın ilginç bir para harcama algoritması var. henüz çözemedim. 'burası dünyanın tik ağacından yapılmış en büyük yapısıymış ve içerisi efsaneviymiş' desem de yok, olmadı. ikna edemedim ve giremedik..

bangkok.travel'dan alınmıştır
dışarıdan şöyle bir bakıp geçtik. keşke inat etseymişim..


abhisek dusit taht salonu. throne hall. bana islam mimarisini hatırlattı desem? bahçesinde dahi fotoğraf çekmek yasak olduğu için bunlar hep bir yerlerden alıntı. ha bir de kıyafet kuralına burada da feci hassaslar. biz bahçenin etrafından dolaştığımız için çok takılmadık bu meseleye ama giden hazırlıklı olsun..

bari ananda samakhorn taht salonuna - sarayına gidelim bari dediydik. ama diplomatik misyon dolayısıyla ziyaret sınırlandırılmış. gitseydik girerdik ama hesabımıza göre 20 dakikada bakıp çıkmamız gerekirdi. pas geçtik ve yakındaki hayvanat bahçesine gitmeye karar verdik. tropik bir bölgedeki ülkenin hayvanat bahçesinin ilginç olacağını düşündüğüm için hiç de rahatsız olmadım bu karardan.

hayvanat bahçelerine karşı ikircikli bir tutumum var. elbette ki bu bahçelerin, parkların zavallı hayvancıklar için bir hapishane olduğunu düşünüyorum. kesinlikle kapatılmalı. ama o hayvanları çıplak gözle görebilmek hoşuma gidiyor. sanki hep bir ekran arkasında gördüğüm yaratıkların gerçekliklerinin gözlerimle teyit edilmesi gibi. boyutlarını, renklerini görmek bana enteresan geliyor. geliyorDu. başlayalım...



hayvanat bahçesine girer girmez ilk gözüme hayvanat bahçesinin asli hedefi olmayan bir karga çarptı. inanılmaz büyüklüğüyle ve sonrasında kapkaralığıyla. ilk kez karga görmüyorum elbet ama bu çok büyük. hele gagası. en başta kuzgun sandım. bütün gezi boyunca adam gibi fotoğrafını yakalamaya çalıştım. yok. olmadı. işte anca bu. siyah hayvan çekememekten muzdaribim.

http://www.birdwatch.ph/html/trip/trip20031126.html
hayvan aslında bu hayvan. large-billed crow veya thick-billed crow.  koca gagalı karga. veya jungle crow, orman kargası diye de bilinirmiş. corvus macrorhynchos. doğu asya'da ve indoçin'de yaşarmş. kuzeyde kuzgunla rekabet edemezmiş. tayland'da özellikle kentsel alana adapte olmuş..


gram ilgimi çekmese de drkk teklifiyle fok gösterisi izlemeye gittik. bir sürü ilkokul çocuğu ve biz türk turistler. rezillik. hiç sevmedim.
l

benim için çocukların verdikleri tepkiler çok daha ilginçti. bu bölgede bizden başka hiç turist görmedik (düzeltme: bizden başka hiç batılı turist görmedik. belki malezyalılar, singapurlular, kamboçyalılar vardır..). bundan işkillenmedim de değil hani..



ben onlara ne kadar garip baktıysam onlar bana daha garip baktılar. sanırım benim orada ne işim olduğunu çözmeye çalışıyorlardı.


en başta böyle alanlar görünce iyi ki gelmişiz buraya dedim. büyük flamingo. normalde bu bölge onların habitatı değil. ama orada öylece duruyorlar. nasılını bilmem.

iki adım daha atınca bangkok'un hayvanat bahçesi ile yüzleşmeye başladım. her yer kafes. pislik içinde bir ortamda öylece duran hayvancıklar. zayıflamışlar. güçsüzler. rezillik. zaten beter bir şey hayvanat bahçesi, bari kapattığın hayvanlarla ilgilen! eskinin atatürk orman çiftliği hayvanat bahçesini düşünün. oradaki pislik içerisindeki kokan, küçücük kafeslerdeki kaplanları, aslanları, maymunları.. daha beterine şahit oldum. benim kıt kafam nedense washington dc'deki gibi göreceğimi düşünmüştüm hayvanları. ne aptallık-mış!

hadi yine de görüp de şaşırdıklarıma bir geleyim. aşağıdaki kuşlar boynuzgagagillerden. türkiye'de var mı bilmiyorum. ama ben görür görmez tanıdım :) ve şaşırdım çünkü bu kadar büyük olduklarını hiç düşünmemiştim.


beyaz taçlı boynuzgaga. veya başka deyişle ak ibikli boynuz gaga. wikipedia için white-crowned hornbill. berenicornis comatus. habitatları tehdit olduğu için 'neredeyse tehdit altında' statüsünde bir tür.


bu da aynı tür. az önceki ile renkleri tam olarak yer değiştirmiş. beyaz gövdeli olan erkek, siyah gövdeli olan dişi.



büyük boynuzgaga. ya da diğer adlarıyla, büyük hint boynuzgagası, veya büyük alaca boynuzgaga. buceros bicornis. ne gösterişli bir kuş! aslında şöyle bir kuşmuş:

wikipedia

wikipedia
çekememişim doğrudüzgün ama benim en sevdiğim boynuzgaga şu oldu:

wikipedia
gergedan boynuzgaga. ne komplike bir isim.. buceros rhinoceros. en büyük boynuzgagaymış bu. gerçekten de boyutu kuğu kadar!


sincap maymunu. tayland'da dolaşırken gözümün tekinin sürekli yukarılara baktığını söylemiştim di mi? amacım primatlardan bir şeyler görmekti. o zaman tayland'ın tüm bölgelerinin nedense maymunlarla dolu olduğunu düşünüyordum. ama bir türlü görememiştim. tayland'da gördüğüm ilk maymun kafesin ardındaki bu sincap maymunuydu..


bu hayvancağızı görünce afalladım. hiç böyle bir hayvan görmemiştim herhalde. belgeseller de dahi. efendim bu sumatrian serow imiş. yani capricornis sumatraensis. türkçesini aradım taradım yok. bulamadım. gerçekten bizim bilmediğmiz bir hayvan sanki. keçi ile antilop arası bir vücudu var. eşek gibi kulakların arasında iki küçük boynuz. türkçesini bilen diyeversin.


bu da nedense benim hep en fazla bir domuz boyutunda olduğunu düşündüğüm ama görünce bir inek boyutunda olduğunu gördüğüm tapir. tapirus indicus. aslında malay tapiri de deniyormuş, asya tapiri de. uykusuz dergisinin (yoksa penguen miydi ya?)  tapiri işte bende insandan küçük bir hayvan imajı yaratmış. açlıktan veya bakımsızlıktan mıdır yoksa tabiatından mıdır bilmem, kaç kez önünden geçtik buranın, hepsinde uyuyordu.


babamın çok sevdiği marallar. otlanmayı bırakın şöyle yürüyecek bir alanları dahi yoktu zavallıların. 


yorulduk ve hayvanat bahçesinin ortasındaki bir yere oturduk. arkada görünen gitmek isteyip gidemediğimiz ananda samakhon sarayı. yine ülkenin kralı batıya ziyarete gider. oradaki kraliyet saraylarını görünce coşa gelir. ben de istiyorum deyince italyan rönesansı ile neoklasik mimari karışımı bu binayı yaptırır. yıl 1907'dir. hatta o kadar takmış ki bu meseleye, bina için kullanılan asıl malzeme italya'dan carrera mermeriymiş.


daha önce de buraya koyduğum, benim izlemeye doyamadığım su varanı. dedim ya kedi gibi. her yerde. bu kez sürülerine denk geldik. oturduğumuz yerden çiftleşme (pek tabi kavga da olabilir) seremonilerini izledik.


oturduğumuz yer hayvan açısından pek bereketliydi. böyle bir yerde neden kafes arkasındaki mahkum hayvanları izleyesin ki? şu kuşun ne olduğunu çok aradım. bulamadım. tahminimce ya sinekkapangillerden ya da kuyrukkakanlardan. bu kadar net özellikleri olan kuşu tespit edememek koydu bana.. en büyük olasılık grey wagtail. yani gri kuyruksallayan ya da diğer ismiyle dağ kuyruksallayanı... 


büyük ihtimalle çizgili balıkçıl. striated heron. butorides striata. wiki der ki: mangrov balıkçılı, küçük balıkçıl veya yeşil sırtlı balıkçıl diye de geçer. 


yerim senin estetiğini..


halka kuyruklu lemur. neredeyse bütün lemurlar madagaskarlı. tayland'da doğal yaşamında bir primat göremedik ama inşallah madagaskar'da lemurlarla bir ahbap çavuş ilişkisine gireriz artık.



arada yağmur yağıyor ve biz bir yere sığınıyoruz. nasılsa şansımız öyle güzel gitti ya, nasılsa böyle devam eder kıvamındayız. zaten etrafınızdaki thailar yağmur yağıyor mu yağmıyor mu umursamadığı için size de rehavet çöküyor. onlar ne yaparsa ben de yaparım ne olacak ki deyip devam ediyorsunuz.


ağaçları hakkında hiç bir şey bilmiyorum. sadece ne kadar arsızlaşabildiklerini biliyorum. şu aşağıdaki foto kamboçya'dan:



bunun ne olduğunu kızım söylesin :)


burası tam bir sürüngen cenneti. hiçbir şey yoksa bu sürüngenler bölümü çeşitlilik açısından çok iyiydi. ha hayvanların konforu için yine boktan lafları edebilirim o ayrı..



özellikle yılanlar bölümü çok iyiydi. ama ışık yoktu. bununla yetinin...




çizgi film karakteri gibi. o boynuz ne be?



timsahlar. tayland'da çok yaygınlar. hatta turistik aktivite içerisinde mutlaka timsah çiftliklerine gidiliyor, bir thai kafasını timsahın ağzına sokup çıkartıyor, siz de alkışlıyorsunuz. drkk teklif edecek gibiydi, şiddetle reddettim. hayvanat bahçesi neyse de sirke de hayır eefendim!!

sadece gösteri için değil her şeyi için üretiyorlarmış timsahı. tayland tropik hayvan ihraç eden başat ülkelerden biri. akvaryum balıkları vs. önemli bir gelir kaynağı. ayrıca timsahların ve yılanların derileri çok değerli. eee etini de yiyorlar zaten..  


bir diğer turistik etkinlik de uyuşturulmuş kaplanla, aslanla poz vermek (üçüncüsü de fillerin futbol maçını izlemek). şu yukarıdaki çöl vaşak'ının açlıktan ve cılızlıktan başka sorunu yok. gerçekten de aslanlar, kaplanlar, jaguarların kemikleri sayılıyordu. berbattı. bakarken insanın ici acıyordu.. 


primatlarda mahvoldum. mideme ağrılar girdi. nasıl kaçtım oradan bilmiyorum...




filler kutsal gibi, belki daha iyi durumdalardır diye o tarafa yönlendik. kaybolduk. filleri bulamadık. ama zürafalarla zebraların orada bir sürü beyaz-sokumlu mina (çiğdeci) gördüm. keyfim yerine geldi. diğer bilinen isimleri java minası veya buffalo minası. acridotheres javanicus. serçegillerden güzel ötücü olan bu kuş hani şu belgesellerde mandaların falan üzerinde duran ve onların derileri üzerindeki parazitleri didikleyerek yaşayan kuşlar var ya, işte bu kuşlar onlardan. 


ve tabi ki mirket. burada da gördüm...



ve gri taçlı leylek. balearica regulorum. afrika türü. tehlike atında bir tür. allah bu insanoğlunu bildiği gibi yapsın!


artık çıktık. kent merkezine döneceğiz. görüntü yukarıdaki gibi. hava patlayacak.. patladı. daha öncekiler gibi yağar geçer dedik. geçmedi. durmadı. ilk 10 dakikada onca yağmurluğa ve sığınma gayretimize rağmen donumuza kadar ıslandık.  kazıklanmaya bile razıydık ama bir araç bulamadık. sonra yarım saat yürüdük. nereye olduğunu çok da bilmeden. arada drkk ile o gerginlikle kavga bile ettik. bize bir asır gibi gelen 1 saat sonunda bir tuktuk bulduk. otele gittik, uyuduk.

aklınızda olsun. bu muson yağmuru öyle böyle değil. pasaportu neyim otelde bırakın. ben pasaportu koruyacağım diye neler çektim neler. fotoğraf makinesi zaten sırılsıklam oldu. tedbirinizi alın!

30 ağustos 2014


Hiç yorum yok: