12 Mart 2011

church - wellesley village


toronto'da çektiğim fotoğrafları doğru dürüst bir sıralamaya koyamadım. ben de görüşmelere gidip gelirken kayıt altına aldıklarımı daha sonra kullanmak üzere bir kenara koyup kentin sokaklarında yalnız başıma yürüme şansımın olduğu cuma gününden başladım. yürüme rotamla aynı hatta fotoğraf koymakla başlıyorum efendim. buyrun:



otelde toronto haritasını ilke elime aldığımda şunu gördüm: kent gezginleri için kentte 6 bölge belirlemişler:

1. bloor yorkville. ilk geldiğimiz gün gece gittik. aslında pek bi numarası yok. aslında bu lafııtoronto gezimin büyük kısmı için söyleyeceğim galiba ama buranın harbiden de bi numarası yok. bolca lüks mağaza. hani şu adını bilmediğimiz ama arasında pradanın falan sırıtmadığı markalar (olduğunu tahmin ediyorum). pek şık beyefendiler, hanımefendilerin kırmızı şarap içtikleri mekanlar. lüks arabalar etrafında valeler falan filan işte. gördüğünüz gibi zenginlikten anlayabildiğim ve tabi anlatabildiğim anca bu kadar. eşek hoşaf olayı benim başımda. velhasıl kelam buraya istanbul'un bağdat caddesinden hallice diyelim. fotoğraf yok. gece gittik. çekecek de bi şey bulamadım işin açıkçası...

2. downtown yonge. toronto'nun rideau center'ı burada. çakma bi times square artı atakuleden hallice bi alışveriş merkezi. ama yonge üzerinde (ayrıntılar sonra)

3. st. lawrence market street. eski pazarmış. maalesef gidemedim. ottawa'da da farmers markete gidemediğim gibi...

4.toronto entertainment district. gündüz gezdiğim için olsa gerek pek eğlenceli bir yere benzemiyordu. tamam tiyatro, opera, sinema ama başka? göremedim...

5. church-wellesley village. daha önce de demiştim kanada eşcinseller için tercih edilir ülkelerden biriymiş diye. burada, toronto'da, sayısız gay community varmış. ve en büyük ve en bilineni downtown'daki bu mahalle imiş.

6. chinatown.

yalnız başıma sokaklarda sürtme şansım sadece bir öğleden sonra olduğu için soğuk moğuk dinlemeyip yürüdüm. öyle bir rota çizdim ki en azından bu yukarıdaki bölgelerden olabildiğince göreyim. döne döne arayıp bulduğum downtown'daki otelimizden çıkıp eşcinseller mahallesini geçtim. sonra kent merkezini yataylamasına geçip toronto üniversitesi kampüsüne daldım. oradan chinatown'a. oradan da ontario gölüne ulaşmak üzere eğlence bölgesinden geçtim. burada o sıralamayla olacak fotoğraflar...



burada her şeyin ne kadar pazarlanabilir olduğunu görüyorsunuz gerçekten de. mesela church-wellesley köyü kurtarılmış bir eşcinsel mahallesinden ziyade o çok sevip kullandığım 'tourist attraction'lardan birisi sadece. kentin her yerinde dağıtılan haritaların hepsinde buradan övgüyle bahsediliyor bahsedilmesine ve şu web adresi hemen ekleneveriyor: www.churchwellesleyvillage.ca . burayı açıp baktığınızda artık buraya farklı gözlerle bakmamak elde değil. çünkü burası gay turizmi için mükemmelleştirilmiş bir bölge olmuş.  


daha önce bahsetmiştim herhalde, otel ararken sürekli olarak gay friendly ifadesine rastlamıştım. hatta bunu söylemiştim de ülke itibarını sarmamak üzere herkese tek kişilik oda tutmam salık verilmişti. ottawa'da gökkuşağı bayraklarını görünce benim cahil kafam bunu hemen bizim buralardaki gökkuşağı bayraklarıyla eşlemişti de hoşuma bile gitmişti. amma velakin aynı bayrakların toronto belediyesince bu mahalleye asıldığını görünce şüphelenmeye başladım. benim bildiğim, yönetenler yapıyorsa bir işi o işin çok çok büyük ihtimalle iyi bir iş olmadığıdır. 


yani ne bileyim, bende nedense bu bayrağı ele alan ile iki kelime edebileceğim hatta aynı işe baş koyabileceğimi düşünürdüm. ama burada o bayrak bir pazarlama ürünü ve bu mahalle de öyle squat falan değil, bir ticari alan. yani aslında bildiğiniz modern kent gettolarından biri işte. ama zengin eşcinsellerin tercih ettiği kent-içi getto...


bu heykeldeki şahsiyet alexander wood (1772-1844). hemen anlatalım hikayesini: bu arkadaş iskoçya doğumlu.sonra yukarı kanada'ya gelip o zamanki york'a (şimdiki toronto'nun eski adı) yerleşiyor ve tüccarlık yapmaya başlıyor. gel zaman git zaman londra'dan glasgow'dan aldıklarını alıp satarkene saygıdeğer bir yer kazanıp magistrate (sulh yargıcı) oluyor. sonra kentte bir tecavüz vakası gerçekleşiyor. kadın kendisine tecavüz edenin penisini tırmaladığını söyleyince kentin ileri gelenleriyle birlikte yargıcımız wood da kontrole çıkıyor. artık nasıl bir yöntem uyguladıkları bilinmez ama kentte erkeklerin penislerini kontrol etmeye başlıyorlar üzerlerinde tırnak izi var mı diye. sonra bizim wood baka baka fark ediyor ki aslında o bir gay. sonra onun genç erkekleri taciz ettiği iddia ediliyor. o da kaçıyor. sonra dönüp  ve gay kurtuluş hareketini başlatıyor. nokta!



dönünce eski haklarını talep ediyor ve mücadele buradan başlıyor. şimdi istanbul'da da düzenlenen gay pride yürüyüşlerinin ilk yapıldığı yer de burası. 30 senedir toronto'da düzenleniyor bu yürüyüş. kortej işte bu heykelden start alıyormuş. azımsanamayacak bir lgbt nüfus var kentte. 400000 (yazıyla dörtyüz bin) kişi. bir iki dükkana girseniz anlıyorsunuz zaten popülasyon büyüklüğünü...

buradan alınmıştır

(ben dikkat etmedim ama sonradan öğrendim ki bu wood heykelinin oraya beach denirmiş. heykelin kaidesi üzerinde bir kabartma var. wood'u penis muayenesi sırasında gösteriyor. kabartmadaki muayene olanın çıplak kıçına dokunmak şans getirirmiş ve o akşam eve yalnız gidilmezmiş. ondan orada bekleşip durumuş millet :) )




ismi kilise olan bu bölgedeki sodomize hareketlerden kilise mensubu mazbut kadınlar pek rahatsızlarmış. bu bilgi otelimizin resepsiyonundaki ali penjabi'den. dolayısıyla düzenli olarak çıkıp operasyon düzenlerlermiş o bölgede. pek tabi düşünce özgürlüğü çerçevesinde. pek özgürlükçüler ya!


yukarıda o operasyonun sonuçları. ama anlaşılan bu teyzeler kısa! çünkü yukarıdaki afişler dokunulmadan kalmış :)




aslında o bölgenin eşcinsel ağırlıklı olması dışında hiçbir orijinalliği yok. benim en çok dikkatimi çeken şey sado mazo posterler oldu.uzun mesele vesselam. kişi kendini eşcinsel olarak tanımlarsa eyvallah (iktidar en çok nereden yaralarsa kimliğimiz o olur demişti benedict anderson) ama iktidar kanada'da da mı bu kadar yaralıyor da her şey cinsellikle tanımlanmaya başlanmış yoksa bu sadece kapitalizm mi? karışık mevzu. 

ama şunu da ekleyelim bu bölge o kadar iyi pazarlanıyor ki amerika kıtasının ve dünyanın en büyük lgbt festivalleri, sado-mazo etkinlikleri ve fetiş fuarları bu köyde gerçekleştiriliyor.

sonra kent merkezini kesip yürüdüm de yürüdüm....







toronto üniversitesineye kadar geçtiğim sokaklar böyle... devamı öbür konuda..

5 kasım 2010

Hiç yorum yok: